Mehmet Ali BULUT BÖLÜM 6
UZAYIN CANLILARI SOYUT VARLIKLAR
“Uzayda canlılar var mı?” diye bir soruyu bir din adamına veya Kur’an yorumcusuna yöneltseniz alacağınız cevap hemen ‘evet’ olacak..
Çünkü Kur’an, Insanlar’dan başka, en az dört türden bahsediyor..
Bunlar melek, cin, şeytan ve ruhanilerdir..
Kur’an’a göre bütün bu türler bizim dünyamızın da içinde yer aldığı evrende yaşıyorlardı.
Ve hatta bizim mekanlarımızı bizimle paylaşıyorlardı..
Ancak, yapılan izahlar ışığında, bu türlerle bizim metabolizmamız arasında bir benzerlik kurmak mümkün değildi. Fakat bununla birlikte, bu
soyut varlıkların hemen hepsinin ‘temessül’ yani başka bir form içinde görünebilme kabiliyetleri vardı.
Oysa bizim aradığımız, metabolizma bakımından bize tam olarak benzemese bile bize
yakın formlardı..
Böyle bir varlıktan söz ediliyor muyudu? Bunun cevabı da şüphesiz “evettir.
Kur’an-ı Kerim bu türlerin dışında bir de “dabbe”den söz eder..
Dabbe kelimesi, daha çok canlı, şuurlu, ve kendi arzusuyla yer değiştirip
yürüyebilen ve yeme içmeye ihtiyaç duyan varlıkları anlatır. Matabolizma açısından Cin’den de Melek’den de Şeytan’dan da farklıdır. Nitekim bu kelime daha çok hayvanlar ve insanlar gibi rızka ihtiyaç duyan varlıkları kapsamına alır..
Dabbe’nin tariflerini de yine Kur’anda bulabiliyoruz.
FANTASTIK BIR YAKLAŞIM
Çok eski bazı rivayetlerde, insan neslinden önce Nesnas denilen bir türün, yer yüzünde yaşadığı, o dönemde, yer yüzünün gerçek sahipleri olan bu varlıkların, aynı zamanda ‘hilafet’ - yani bugün insanın üstlenmiş olduğu Tanrıya muhatap olma vasfı- makamında bulundukları belirtiliyor.
Fakat bu tür, zaman içinde istikametini kaybettiği için toptan imha edilmişler ve onların yerine
Cin taifesi atanmıştır.
Sonunda Allah, meleklere ve diğer muhatap varlıklara, Insan diye bir varlık yaratacağını ve onları
yer yüzüne göndereceğini deklare edince, Kur’an’ın yalın ifadesiyle ‘Cin’, ‘Melek’ ve ‘şeytan’ diye anılan türler, insan türünün evrendeki dengeyi bozacağını ve uzun savaşlarla birbirlerini yok edeceklerini belirterek itiraz ettiler. (Bakara Suresi, Ayet, .... )
Ama Allah onlara, ‘sizin bilmediklerinizi de biliyorum’ diyerek insanı yarattı ve dünyaya
‘halife’ tayin etti.. Üstelik ‘melek’ dahil bütün varlıkları, Adem’e secde etmeye çağırdı.
Bu, bir tür, üstün varlığı tayin etme seramonisiydi.
Şeytanlar bu çağrıya uymadılar ve Insan türüyle her alanda savaşacaklarını dile getirdiler..
Kur’an’da geniş geniş anlatılan bu ‘gaybi’ hadise, aslında aynı zamanda, insan türünün evrendeki mücadelesinde başka varlıklarla da hesaplaşmak zorunda kalacağının açık bir kanıtıydı..
Demek insan, sadece kendisine ‘müsahhar’ edildiği -emrine verildiği- belirtilen tabiata
hükmetme mücadelesiyle kalmayacak, kendi varlığını korumak için, üstün formda yaratılmış varlıklarla da
mücadele etmek zorunda kalacak..
Kur’an’ın açık ifadelerinden anladığımız, bu mücadelenin Cin ve Şeytan taifesiyle verileceği
yolundadır. Üstelik bu her iki türle yaptığı mücadele ‘enfüsi’ (içsel) bir mücadeledir. Yani liyakat ve kimlik mücadelesi..
Oysa Mülk Suresi, açık açık, uzaydan saldıracak bir türden; uzaylılardan söz ediyor.
Bunların özel kimlikler taşıyan varlıklar olduğunu ayet metninde yer alan ‘men’ sözcüğünden anlıyoruz.
Ayette geçen ‘men fi’s-Semai’ ifadesinde men, kim sorusuna verilen cevaptır.
Eğer bu ayet gökten başımıza inecek ilahi belalar veya bir yıldız çarpması olsaydı, ‘men’ yerine ‘ma’ kelimesinin kullanılması gerekirdi.
Arapça’da ‘men’ Ingilizce’deki ‘Who’ sözcüğünün karşıtıdır.. ‘Ma’ ise ‘thet’ sözcüğünün..
Demek ki, uzayda bizimle teke tek karşılaştırılacak varlıklar vardır ve var olmalı..
UZAYDA HAYAT
Uzay’da melek ve ruhanilerin varlığı, yer yüzünde insan ve hayvanların varlığı kadar kesindir, denilebilir. Kur’an-ı Kerim, bu gerçeği sayısız ayetlerde anlatır.
Çağdaş bir kelamcı ve çağımızın en orijinal Kur’an yorumcularından olan Said Nursi, Sözler
adlı eserinin 33 bölümünden birini tamamen, ‘Melekler, ruhaniler ve Uzayda hayat’ konusuna ayırmış.
29. Söz’ün tamamında bu meseleyi isbat etmeye çalışmış..
Burada dikkatimizi en çok çeken bir cümle var ki, o, bu çalışmamızın da kalbini teşkil ediyor. Ona göre, çok değişik cins ve türdeki uzaylıların tamamına, Kur’an tarafından ‘Melek’ ve ‘Ruhani’ diye isimlendirilmişlerdir..
Ilerde melek ve ruhani kelimelerini ele aldığımızda göreceğiz ki, melek nisbeten nesnel
varlıkların, ruhani tamamen soyut varlıkların adıdır..
Şimdi, Said Nursi’nin, Kadir Suresi’nin “O (gecede)
melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle yeryüzüne inerler”
mealindeki ayetinin yorumunu yaptığı bölümden bir pasaj aktaralım..
“Hakikat katiyyen gerektirir ve hikmet kesin kes ister ki, yer yüzü gibi, uzayın da -hem de
bilinçli- sekeneleri (oturanları) bulunsun.. Ve o sekeneler yaradılış bakımından oturdukları yıldızlara
uygun yaradılışta olsun.
Kur’an bütün bu yaratıkları melek ve ruhaniler diye isimlendiriyor..”
“Evet işin gerçeği bunun gerektiriyor. Uzayda bizim gibi bilinçi canlılar var ve olmalıdır..
Nitekim, dünyamızın, -küçüklüğü ve basitliğine rağmen- bilinçli yaratıklarla dop dolu olması ve üstelik zaman zaman boşaltılıp yeniden doldurulması bize şu gerçeği açıklar; Yıldızlarla ve burçlarla bezenmiş uzay da şuurlu ve idrak sahibi yaratıklarla dop doludur.. O yaratıklar da, tıpkı insanlar ve cinler gibi şu muhteşem kainatın seyircileri, gözetleyicileri ve mütalaacılarıdırlar.. Uzayın yapısı, niceliği ve niteliği, böyle yaratıkların varlığını gerektiriyor, zorunlu kılıyor..”
“Evrenin bu muhteşem varlığı çaplı ve geniş bir tefekkürü, onu tam anlamıyla kavrayacak
bir kulluğu gerektirir. Oysa Insanlar ve Cinler, bu tefekkür ve kulluğun milyonda belki birini bile yapamıyorlar.. Bu muhteşem yaradılışı daha üst bir şuurla temaşa edecek ve onun Yaratıcı’sına
karşı şükranlarını sunacak daha üstün formda yaratılmış varlıklara ihtiyaç vardır.. Melaki ve ruhaniler de bunlardandır...”
“Bazı hadislerin bize verdiği işaretlerden şunu anlıyoruz ki, bu yaratıklar, uzayda başıboş gibi görünen seyyar cisimleri -meteor, bulut ve tanımlanamayan sair uçan cisimleri -, yıldızları
-karanlıkta hızla akıp gittikleri için yıldız şeklinde algıladığımız ufo’ları da bu çerçeveye sokabiliriz- binek olarak kullanıp evrenimizde olup bitenleri temaşa ediyorlar.. O varlıklar, bu seyyarelere -hızla akıp giden, görünüp ve bir anda yok olabilen şeyler- binerek, yaşadığımız şu nesnel dünyayı gözetlerler.
Bineklerinin tesbihatını yaparlar..” (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, mukaddime)
(*Burada Seyyare kelimesine küçük bir not düşelim. Teyyare, uçan kanatlı nesnelere verilen isimdir. Seyyare ise, uçmaktan çok son derece büyük bir hızla akıp giden kanatsız vasıtaları anlatmaktadır..
Her ikisi de ‘binek’ diye anılmaktadır. Acaba, UFO’ya -yani ingilizcedeki,
Tanımlanamayan Uçan Cisim’e- tek kelimelik bir isim verilmek istenseydi Seyyare’den uygun ne bulabilirdik?)
Yukarıda Said Nursi’den aldığımız metinde bir tek şey yaptık. Bilinen klasik ifadelerin yerine -
mesela, sema yerine uzay, şuur yerine bilinç gibi- günümüzde kullanılan kelimeleri yerleştirdik.
Ve gördük ki, “pekala uzaylılar var” ve üstelik bizi gözetliyorlar..
Hatta bir hadiste peygamberimiz, “Cennet ehli, yeşil ‘kuş’ların ‘cevf’lerine binerek cennet yurdunu gezecekler” diyor..
Arapçada ‘tare’ ‘uçtu’ demektir. ‘Tayr’ ise uçan şeye verilen ad.
Eh geçmişte bir tek kuşlar uçtuğu için de Kur’an’da ve hadiste ‘tayr’ kelimesinin geçtiği her yerde bu kelime ‘kuş’ olarak isimlendirilmiş..
(Mesela, Kur’an’ın belirttiğine göre Hz. Isa, imana çağırdığı insanlara şöyle diyordu. “Ben size çamurdan kuşa benzer bir şey yaparım. Sonra ona kendi ruhumdan üflerim -yani enerji yüklerim- o da Allah’ın izniyle uçar” diyordu.. Demek ki, her uçan kuş değildi ve her ‘tayr’ kelimesiyle ifade edilen şeyin illa da kuş olması gerekmiyordu..)
Cevf ise, ‘boşluk, çukur, oyuk, iç boşluk’ anlamındadır.
Eğer siz ‘tayr’ kelimesinin yerine ‘uzay aracı’ veya ‘uçan cisim’; ‘cevf’ kelimesinin yerine de
‘pilot
kabini’ kelimelerini yerleştirirseniz, yukarıda bahsi geçen hadisi, “Cennet halkı, yeşil
renkli - yeşilin, temiz bir
çevrenin sembolü olduğunu unutmayalım- uçan araçlara binip kabininden cennet yurdunu temaşa ederler” şeklinde tercüme edebilirsiniz.
Tuhaftır bu hadis, nedense bana hep Jetgiller’i hatırlatmıştır..
Öyle ise çıkıp desek ki, “Evrenimizi bizimle paylaşan uzaylılar vardır ve bunlar kullandıkları
‘seyyareler’le (UFO’larla) bizi temaşa ediyor ve hatta, bozgunculuğumuzu önlemek ve dünyamızı korumak için bizi gözetliyorlar”, abartılı bir ifade kullanmış olmayız..
GALAKTİK İNSAN WEB TEAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder