10 Mart 2014 Pazartesi

BİR İTİRAZ VE RÖLATİVİTE ( 02 )





Mehmet Ali BULUT BÖLÜM 9




BİR İTİRAZ VE LATİTE ( 02 )


Işte insan dışı yaratıklarla irtibat ve iletişim kurulabileceğini de Hz. Süleymanın lisanından aktarılan şu ayetten anlıyoruz:

Süleyman Davuda varis olup dedi ki: Ey insanlar! Bize mantıkut-tayr öğretildi ve bize her şeyden verildi (Neml, 16)
Burada bizi ilgilendiren mantıkut-tayrdır.

Mantık, nataka kelimesinin mastarıdır. Nataka söz söyledi (adam) konuştu’ demektir. Kuşların konuşmanı anlatmak için ilk etapta akla gelmesi gereken bir fiil değildir.

Bunun yerine kelleme filinin mastarı olan tekellüm de kullanılabilirdi. Kullanılmamış. Çünkü
tekellüm, drudan insana bakar. Insanın konuşmasına tekellüm denir.

Buradaki konuşma mantık kelimesinin ikinci anlamı olan makuliyeti de çağrıştırır. Böylece
uçan’ cim veya kuşlarla kurulacak iletişimin insanların konuşmasına benzemediği ihtar edilm olur.
Nataka kelimesi canz varlıklar çin de kulanılır. Nataka’l- avdu’ (ses çıkardı) anlamınadır. Yani nataka fiili, zihinsel iletişimi ve sinyalleri ifade eder. Demek uçucularla yapılacak muhabere veya iletişim ancak sinyallerle olacak. Bildiğimiz kelimelerle dil..  Nitekim atmosfer dışı varlıklarla insanların kurabildiği iletişimler radyo dalgaları ve sinyallerledir..

Bu ayette Hz. Süleyman, insanlara Uzaylılarla iletişimin yollarını öğretiyor. Bunun bildiğimiz dil
formlarıyla değil, daha evrensel bir iletişim yolu olacağını harlayor. Nitekim tekellüm iletişim kurma biçimlerinin en alt tabakasıdır. Balinaların iletişimi bile biz insanların iletişiminden daha ilginçtir..

Yakırada zikrettiğimiz ayetten iki adım sonra gelen ayette de Süleymanınn karıncalarla kurduğu iletişime sahip oluruz. Süleyman insanlar, cinler ve tayrlardan (bu kelime malesef tün tefsirlerde
kuş diye geçer. Çünkü o dönemlerde bilinen tek uçucu kuşlardır) oluşan ordusu Neml Vadisine girdiği zaman Süleyman aleyhis-selam, karıncalar kralının kendi halkına Ey karıncalar yuvalarınıza çekilin. Süleymanın ordusu sizi bilmeden ezebilir” dediğini duydu. Bu duyuşun ve algılayışın bizim bildiğimiz tarz olmayacını pekala tahmin edersiniz. Nitekim süleyman, bu çağrıyı duyup algılayınca tebessüm ette ve Bana verdiğin nimetlerle beni azdırma ya Rabbi diye Allah dua ve şükretti..

Enbiya Suresi, 79. ayet, Sebe Suresi 10. ayet  ve Sad Suresi 19 ve 19. ayetlerde  dağların ve kuşların Hz. Davuda baş eğdirildiği onun emrine verildiği belirtilir.
Burada söz konusu ettiğimiz ayet Sebe Suresinin 10. ayetidir.  Bu ayette Allah, dağları kuşları
Davudun emrine verdiğini harlatır hatırlatmaz, ona madenleri eritmeyi öğrettiğini de harlar.

Birbiriyle alakasız gibi görülen üç şey peş peşe sıralanır. Oysa bugün bu üç unsur arasında çok rahat ilişki kurabiliyoruz. Dağlar her türlü madenin kaynağıdır. Onların Davudun çağrısına aynıyla karşılık vermesi, hem aksi sedaya (eko) işaret var hem de madendeki ses özelliğine işaret var. Dağların canlı gibi davuda ses vermesi, kuşların ona boyun eğmesi ve madenlerin ilk defa onun tarafından eritilmesi birer mucize olarak aktarılır.

Meryem Sursende geçen, Hz Isanın ben size çamurdan bir kuş yaparım ve ona üflerim o da uçuverir şeklindeki ayet ile bu ayet birlikte zikredildiği zaman ikisi arasındaki irtibat net anlaşılır.
Dağlardan elde edilecek madenlerin eritilip kuşa dönüştürüleci fikrini pekala ilham eder.
...........
Fazla uzatmaya gerek kalmadan rüyoruz ki, sadece et ve kemik olan kuşlar söz konusu değil. Madenden yapılma kuşlar da söz konusu.
Nitekim, bir çok eski efsanede ve destanda demir kuşlardan ateş kuşlardan söz edilir.. Tayr kelimesi etrafında yapğımız bu yorumlardan sonra şimdi Fil Suresini ele alabiliriz..

Fil Suresi
Mekke, bünyasinde barındırdığı Kabe dolayısıyla en eski zamanlardan beri Arabistanın hem kültür hem ticaret merkeziydi. Buralarda her yıl kültür şenlikleri düzenlenir, şiir yarışları tertip edilir ve kurulan panayırlarda hem kültür alış verişinde bulunulur hem de ticaret yapılırdı.

Putperest kureliler, bu faaliyetler sayesinde büyük servetler edinmişlerdi.
Habeşistan, bütün çabalarına rağmen, bu kültürel faaliyetleri ve ticari sürkilasyonu kendi üzerine çekemiyordu. n geçtikçe Mekke daha zengin oluyor ve kültür merkezi olmma bakımından öne geçiyordu.
Dönemin Haübeşistan kralı Ebrehe, putperest olan Kureyşlilerin bu avantajı Kabe sayesinde yakaladıklarını biliyordu. Eğer kendisi de bir mabed inşa ederse, belki ticareti Habeşistana çekebilecekti.
Öyle de yaptı. Altın kubbeli muhteşem bir mabed yaptırdı ve herkesi buraya gelmeye mecbur
etti. Mekkelilere de bu yolda haber nderdi.

Bunun üzerine Habeşistan’a giden bir Kureyşli, bu da mabed mi diyerek, mabedin içine pisledi. Buna çok öfkelenen Ebrehe, Mekkeyi alıp Kabeyi yıkmaya karar verdi. Ordusunun önünde fillir
yürüyordu. Nihayet Mekke civarına gelince, otağını kurdu ve Mekkelilerin sürülerini gasp etmeye başladı..

O sıralarda Mekkenin siyasi lideri, Hz. Peygamberin dedes Abdulmuttalibti. Ebrehe
Ablmuttalibin de 200 devesini almıştı..
Bu haber Abdülmuttalibe ulaşınca,  Abdülmuttalib, Ebrehenin karargahına gitti. Ebrehe, onun Mekkenin affı için yalvaracını umuyordu. Ama öyle olmadı. Ablmuttalib, develerini talep etmek için geldiğini söyledi..

Ebrehe şaşırdı. Onun Mekke lideri olarak kendisinden bışlanma dileyecini ve Kabeye zarar vermemesini isteyeceğini sandı. Ve:
Sen develerin için mi geldin. Oysa ben, senin Kabeye zarar vermemem için ricacı olacağını umuyordum dedi. Ablmuttalib ona şu cevabı verdi:

-Hayır ben Kabe için gelmedim. Ben develerim için geldim. Ben develerimin sahibiyim. Kabe ise Allah’ındır.

Ebrehe, aşılayıcı bakışlarla Ablmüttalibi süzdükten sonra:
-Verin şunun develerini, yarın hepsini birlikte alacağım!
Ablmuttalib ordan ayrıldıktan hemen sonra Fil Suresinde geçen hadise cereyan etti.. Şimdi surenin mealini aktaralım:
Görmedin mi Rabbin Fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarma mı?
Üzerlerine siccil taşları fırlatan  uçan ebabiller gönderdi.
Ve onları  asfin mekule çevirdi..

Burada üzerinde duracağımız kelimeler tayr, ebabil, siccil ve asftır.

Tayra: Bu kelimeyi yukarıdan beri izah edip geliyoruz. Burada bu sureye has bir iki nüansına temas edeceğiz
Bilindiği gibi tayr uçan şeye verilen genel addır. Bu surede tayr’ kelimesinin nekre (belirsiz) bir isim olarak kullanılması, bunların bildiğimiz kuşlar olmadığına dikkat çekmek içindir. Elmalı Hamdi yazır bu surenin tefsirini yaraken “Bu kelimenin nekre kullanılması, bunların tanınmadık, bilinmedik garip uçucular olduğunu hatırlatmak içindir der.

Tanınmadık, garip k
Bu ifadeler son derece ilginç değil mi?
UFOların ingilizcedeki karşılığıyla tam tamına örtüş müyor mu; (tanımlanamyan uçan cisim)!. Tahmin ediyoruz ki, merhum Yazır, bu tefsiri yaparken, UFOlar görünmüş olsaydı, mutlaka onlara bir telmihte bulunurdu..

Çünkü Elmalı Tefsiri, teknolojik gelişmelere en çok dikkat çekm tefsirlerden biridir hatta kendi
dönemi için en iyisidir.

Elmalı aynı kelimenin tefsirinde Bunlar -siz bunu uçan cisimler olarak da anlayabilirsiniz- o zamana kadar oralarda h görülmemiş, irili ufaklı, siyah, yeşil, bayaz, takım takım kuşlardı

Eğer surede geçen tayr kelimesi bilinen bir tür kuş olsaydı, bunların irili ufaklı olması veya değiyik renklerde olması gerekmezdi. Oysa irili ufaklı ve muhtelif renkelredn söz ediliyor ve bunların takım takım, yani filolar halinde saldırdığı belirtiliyor.

Amon-Ranın dönüşünü anlatan Yıldız Geçidi filmiyle, Amerikanın Uzaylılar tarafından istilasını anlatan ve yeni yeni vizyona giren filmdeki uzay araçları gözönüne alınacak olsa, Ebabil -ki aşağıda izah edeceğimiz gibi ebabil, filo demektir- diye nitelendirilen kuşların ne derece hakikate uygun oldu da anlaşılır..

Bilinen bir gerçek varsa, bu surede geçen Tayr, bildiğimiz kuşlar değildi ve o daha önce hiç
görülmemişti..

Ebabil
Bu surede geçen diğer ilginç bir kelime de Ebabil’dir.
Tefsirlerde Eababil kuşun adı olarak değil, uçuş şekli diye anılır. Uçan ve aşağıdakilere siccil
atan bu uçucuların uçma biçimini anlatmaya yöneliktir.
Ebabil kelimesini anlatabilmek için şemati ve abadid’ kelimeleri örnek verilmiş.
Şemati, askeri literatürde dağınık kıtaları’, abadid’ ise manga, lük ve filoları anlatır. Bütünden ayrılıp küçük birlikler oluşturmaya abadid’ denmiş..
Ebabil’in ilginç bir yanı da bu keleminin müfredinin yani tekilinin olmamadır. Daima çokluk olarak kullanılır. Tıpkı filo gibi. Filo dendiğinde hemen aklınıza üçten fazla sayılar akla gelir.
Sahabeden ünlü müfessir Ibn-i Mesud da bu kelimeyi uçan fırkalar iye tefsir etmiş. Bugün buna
kısaca filodiyebiliriz.
Ün müfessir Ibni Cerir de Ebabil’i kuşun adı aolarak değil, uçuş biçimlerinin vasfı olarak algılamamız gerektiğini söyler ve Ebabil’i, rt bir taraftan ayrı ayrı ve gruplar halinde uçmanın adı diye zikreder.
Ancak bazı tefsirlerde, bu kelimenin ‘ibbale kelimesinden geldiğini, ibbalenin de grup ve demet anlamına kullanıldığnı hatırlatır. rülüyor ki, hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın, Fil Suresinde geçen
uçucuların, Ebabil Kuşları ile alakası yoktur. Ebabil onların adı değil, uçuş şekillerini anlatan bir vasıftır..
Sonra bu uçan varlıklarla ilgil başka teferrualar da vardır. Bunların ayakları köpek ayağına benziyordu deniliyor ve Denizden geldikleri ve anzın belirdikleri rivayet ediliyor. Ve renliliklerine özellikle dikkat çekiliyor.

Siccil

Siccil kelimesi de surede dikkat çeken bir kelime. Siccil kelimesi Kuran-ı kerimde başka yerlerde de geçer. Bir ayette ise müsevveme kelimesi ile birlikte anılır. Müsevveme nereye isabet edeceği belirlenmiş anlamınadır. Hedefe kilitlenmiş füzeye de müsevveme denir

Siccil, tefsirlerde kabaca bişmiş sıcak taş olarak geçer. Bugün rahatlıkla bomba diyebilecimis
siccil kelimesinin tefsirlerdeki yorumları incelendiğinde, müfessirlerin nerde ise bomba diye nitelendirilecek bir anlamı yakalamaya çalışklarını hissedersiniz.

Zamehşeri, sanki yazılmış, tedvin edilmiş (yani koordine edilmiş ve sabitleştirilmiş) ateş dolu azap diyor siccil için.




Siccil, keçi veya koyun gübresi iriliğinde taşlar diye tanımlanmış ve kuşların bunları ızlarında ve ayaklarında taşıdıkları rivayet edilmiş. Bir savaş uçağını anlatmak için acaba o devirde bundan daha güzel tanım yapılabilir miydi?
Ibni Abbas ise fındık tanımı yapıyor, çok çok ağır cisimler olduğunu aktarıyor. Fındığın bildiğiniz
gibi üzerinde sert bir kabuk vardır ama özü yani işe yarayan kısmı içindedir.
Size kurşunu hatırlat mıyor mu?
Evet bu uçan cisimlerin Ebrehe ordusuna fırlattığı bu sicciller onları bir anda asfi mekul’e


çevirdi.


Asfin Mekul, yenmiş kırık dökük hale gelmiş ekin demektir. Bu saldırı neticesinde onlar yanmış,


yerler de delik deşik olmuştu. Dışardan bakan biri, saldırının gerçekleştiği yeri, biçilmiş ve sonra çiğnenerek kırık dökük samanlara dönüşmüş bir şekilde görler. Bu tasvir bombardıman sonrasının en güzel tanımı değil mi?


GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder