Mehmet Ali BULUT BÖLÜM 11 SON
Niçin Gizliyorlar?
Evet aldatıcı bir gurur içinde, kimimiz UFO’ları binek olarak kullanan yaratıkları aldırmazlıktan geliyoruz, kimimiz inanmıyoruz, kimimiz işi çarpıtıyoruz. Nitekim Cenab-ı Hak, “Biz sizleri bir kuşluk vakti, oyunla oynaşla meşgulken ve gaflet içinde yakalayıveririz. Siz buna karşı tedbir almak zorunda olduğunuz halde, durup durup aynı soruyu soruyorsunuz: “Hadi söyleyin bu iş ne zaman olacak! (Ey Muhammed,) deki, “ounun ne zaman olacağının bilgisi Allah’ın katındadır. Ben sadece bir uyarıcıyım” buyuruyor.
Bugün de bütün ilgililer elde ettikleri bilgileri toplumlardan gizliyorlar. Özellikle Ameraki’nın elinde
UFO’ların varlığını isbat edecek kadar bilgi ve belge mevcut. Bunların büyük bir kısmı zaman zaman basına da intikaletti. Ama hiç bir resmi ağız çıkıp bu konuda bir şey söylemiyor.
Bu da ilahi bir hüküm. Çünkü insanlık bunu hakkedecek ve tedbir almadığı için ansızın yakalanıverecek. Bu kaderinden kaçamıyor insan. Eğer itiraf edilse ki uzaylalar var ve bunlar insanlarla iletişim kurup insanlığı hatalarından vaz geçirmeye çalışıyorlar, belki ciddi bir tedbir alınır.
Ama mukadder olan olacak. O yüzden de boş bir gurura kapılıp hadiseyi görmezlikten gelmek
bize bir şey kazandırmayacak..
Tarık Suresi
“Ve’s-Semai ve’t-Tarıki”
Sure bu yeminle başalar “sema”ya ve Tarık’a andolsun.
Cenab-ı Hak, bir şeyin hakikatine, önemine dikkat çekmek istiyorsa onun ismine yemin etmiştir.. “Fela uksimu bi-mevakii’n-nucumi” (yıldızların mevkiine, yerine and olsun).
Burada Cenab-ı Hak,
yıldızların yerine and içerek bu meseleye dikkat çekiyor ki, ölmüş yıldızların uzay içinde oluşturdukları derin anaforları hatırlatır.
Ölü yıldızların, evrenin genişlemesindeki önemi bugün çok iyi bilinmektedir. Bilindiği gibi her
yıldızın belli bir ömrü vardır. Yakıtı bittikten sonra soğur ve ışığını kaybeder. Kütlesi küçülür ve yoğunlaşır. Hacmine göre süper bir ağırlık kazanır ve uzayı büker. Tıpkı dört ucundan tutulmuş bir çarşağın ortasına konan çok ağır bir bilyanın çarşafı dibe doğru huni benzeri bükmesi gibi.
Ölü yıldızlar da aynen öyle uzayı bükerler. Böylece o eğime yakalanan bütün cisimler, yıldızlar
gezegenler bu huniye yuvarlanarak o ölü yıldızla yeniden birleşirler. Bu katılım ölü yıldızın genişmlemesine ve hacim olarak yeniden büyümesine yol açar ve sonra an bir sıçrayışla patlar ve sayısız yeni yıldızların doğmasına neneden olur..
Cenab-ı Hakk’ın bu hadiseye yemin etmesi elbette bunun kainattaki ehemmiyetine dikkat
çekmek içindir..
Tarık Suresinin başında da buna benzer bir yeminle “uzay”a ve “tarık” dikkat çeker.
Satır aralarında ‘sema’ kelimesiyle iligili bilgiler verdik. Burada Tarık kelimesi üzerinde duracağız öncelikle..
Tark, ‘tark’ kökünden ism-i faildir. Tark çarpmak, şidditle vurmak anlamınadır. “Gece gelip kapıyı çalan” anlamı da var. Keza, ‘yol’ anlamına gelen ‘tarik’ de bu kelimeden gelir. Bu isim, gelip geçen yolcuların ayaklarını yere vurmalarından kinaye olarak yol için isim olmuştur.
Ama daha sonra “gece gelen”, “geceleyin görünen” anlamına özel anlam kazanmıştır. Elmalı Hamdi Yazır, Tarık kelimesine “Geceleyin gelip kapı çalan ve gönül hoplatan ziyaretçi” şeklinde yorum getirir. Ve sonra şu ilginç cümleyi aktarır:
“Geceleyin ortaya çıkıp, göze gönle çarpan her şey hatta hayali görüntülere dahi tarık denmiştir”
Ikinci ve üçüncü ayette “Vema edrake ma’t-Tarık” (Tarık’ın ne olduğunu nerden bileceksin?)
“En-Necmü’s-Sakıb”
(O karanlığı yarıp gelen Yıldız’dır) buyurulur.
Burada üzerinde özellikle durulması gereken kelime Sakıb kelimesidir. Elmalı Hamdi Yazır, Necmu’s-Sakıb’ın izahını yaparken şöyle der:
“Necmu’s-Sakıb,
delik anlamına “sakb” kökünden “delen yıldız” demek olup, ışığının kuvvetinden dolayı karanlığı deliyor gibi görünen her parlak yıldıza denir. Nitekim aynı mana ile şihablara (meteorlara) ve kayan yıldızlara da “sakıb” denilmiştir. Bir de kuş yukarı yükseldi anlamına “sakaba’t-Tayru”
olduğu gibi sakb, alçalan yükselen yıldız olarak da anlaşılmıştır. Bazı müfessirler o yüzden “necmu’s-Sakıb”ı
yüksek yıldız diye de yorumlamışlar.
Şu halde ‘En-Necmü’s-Sakıb’
ın başındaki ‘lam’ (kelimeyi belirli yapan ön ek) tür ifade eden
‘lam’ olmak üzere, gece görünen herhangi bir yıldız veya parlak cisim bu tarife girer..”
Şimdi bu ifadeleri dikkatle inceleyelim.
“Delen yıldız” tabiriyle dikat çekilen şey, eğer gerçekten yıldız olsaydı, bunun bütün yıldızlar için geçerli olması gerekirdi. Çünkü notece olarak bütün yıldızlar bir şekilde karanlığı delip bize ulaşıyorlar.
Fakat bu kelimenin meteor ve kayan yıldızları da manaca içine aldığını düşünecek olursak, bu ayetin, atmosferin içindeki bir delmeden söz ettiğini anlarız.
Nitekim UFO’lar, daha çok gece görünür.
Sonra hem ‘Necm’ kelimesi, hem de ‘sakıb’ kelimesi ‘artikil almış belirli kelimelerdir. Demek ki bu başlı başına bir türden haber veriyor. Bu tür yıldızlar geceleyin ortaya çıkıp gönül hoplatan ve korkutan yıldızlardır.
Korkutmalarının sebebi tanınmadık, bilinmedik olmalarıdır. Oysa ayet onların ‘tanınır, bilinir’ şeyler olduğunu hatırlatıyor. Nitekim biz, “geceleyin ortaya çıkıp yıldızları andırırcasına bir görünüp bir kaybolan ve aniden ortaya çıkıp aniden gözden kaybolan bütün bu yıldızımsı uçuculara UFO diyoruz.
Şimdi ayeti bir kere daha tercüme edelim:
“Semaya ve ansızın gök yüzünde belirerek yüreğinizi hoplatan yıldızımsı uçuculara andolsun..” Peki Cenab-ı Hak niçin böyle bir yemin yapıyor..
1- Bu şeylerin mahiyetine dikkat çekip onu anlamamıza teşvik için
2- Bu iki ayetin hemen akabinden gelen “In kullu nefsin lemma aleyha hafiz” sırrına delil teşkil etmesi için..
-Ne demek “In kullu nefsin lemma aleyha hafız” ?
“Biz hiç bir şuurlu nefis yaratmadık ki onun üzerinde bir gözetleyici, bir koruyucu bulunmasın”
gerçeğine dikkat çekmek için.
Ayet bize, o yıldızımsı şeyleri başı boş ve idaresiz sanmamamız gerektiğini hatırlatıyor. Ve diyor ki “O gördüğünüz ve geceleyin ansızın ortaya çıkıp yüreğinizi hoplatan yıldızımsı uçucular boş değil. Onları da idare eden kullarımız var. Onların da üzerinde gözetleyiciler var..”
Her bir üst boyut bir alt boyut üzerinde gözetleyici ve koruyucudur. Nasıl ki, biz elimizin altındaki eşyayı ve hayvanları gözetler ve onları korumaya çalışırız. Bizden üst varlıklar olan melekler ve Uzayın sair yaratıkları da bir alt boyut olan bizleri gözetir ve korurlar..
Burada zikredilen koruyucular, bizim muhafaza melekleri dediğimiz koruyuculardan daha farklıdırlar.
Yine başka bir ayette “Üzerinizde muhakka gözcüler ve yaptıklarınızı bilen yazıcılar
vardır “
buyurulur (Infitar, 1012)
Burada bahsi geçen koruyucular ve yazıcıların melek olduğu bütün tefsirlerde zikredilmektedir. Ancak yine de ayet metninde ‘melek’ kelimesi geçmez..
Tabii ki her şeyin üzerinde gerçek gözetleyici ve Koruyucu yalnız Cenab-ı haktır.
ÖZET:
Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyecek olursak;
Basitliğine ve küçüklüğüne rağmen bu kadar şenlendirilmiş ve her zerresi canlılarla donatılmış yer yüzüne bedel, kasırlar ve burçlarla bezenmiş Uzay(ın boş olduğunu varsaymak mamkün değildir.
Her gezegenin her yıldızın kendi tabiatına uygun sekenelir mevcuttur. Göklerde de bilinçli bir hayatın varlığı kaçınılmazdır.
Kur’an-ı Kerim’in bildirdiği türlerin belli başlıları Melekler, Şeytanlar, Cinler, Ruhaniler, dabbeler ve insanlardır..
Yaradılış formasyonu itibarıyla Melekler ve Şeytanlar birbirine benzerler. Ruhaniler ve Cinler birbirine benzerler. Dabbeler ve insanlar da birbirine benzerler ve yakın formasyonlardır.
Bunlardan Melek inisiyatifsiz mutlak hayır varlıklar, Şeytanlar inisiyatifsiz mutlak şer varlıklar, cinler, dabbeler ve insanlar inisiyatif sahibi, hem şerre hem hayra kabiliyeti olan varlıklardır.
Bunlardan cin, insan nesli öncesinde yer yüzünün halifesi idi. Onun hilafeti, Insan Nesli’nin bu
küreye atanmasıyla sona erdi..
Insan nesli de istikametini bozunca kıyamet kopacaktır..
Ancak bu noktaya gelmeden önce, kainattaki hadiselerin yaratılmasında ve tanziminde kullanılan yaratıklar buna müdahale edeceklerdir.
Ancak, tercih yapma hakkı bulunan insanın sürekli kötüyü ve
bozgunculuğu seçerek, kendi evrenini kirletmesi ve uzayı da bozmaya başlaması üzerine onun üzerine gökten belalar ve
ordular gönderileceği Kur’an da ayan beyan anlatılmaktadır.
Biz buraya kadar anlattıklarımızla, insan zihnini yeni yeni görülmeye başlayan ve giderek de
gelişleri sıklaşan, kullandıkları araçlarına kısaca UFO dediğimiz yaratıklara (uzaylılara) dair bir egzersiz yaptık.
Daha sağlıklı ve konunun uzmanları tarafından yapılacak bir inceleme ile çok daha geniş
malzeme ve bilgi bulunacağı muhakkak olan Kur’an-ı Kerim’den, onlara dair bir demet sunmaya çalıştık.
Bizim çalışmamıza örnek aldığımız ayetler almadıklarımız yanında çok cüzi kalır. Bu
çalışmamız ileride bu konuda yapılacak kapsamlı çalışmalara ön ayak olursa seviniriz. Ve kubul etmem gerekir ki, bu işin şerefi, bu çalışmayı teşvik eden Sayın Ata Nirun ve sevgili dostum Niyazi Yeşil’e ait olacak.. ( Mehmet Ali BULUT )
GALAKTİK İNSAN WEB TEAM
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder