28 Şubat 2014 Cuma

HZ. HAVVA VE HZ. ISA KOPYALAMA MIYDI? DABBETÜL ARZ DENILEN YARATIK, KOPYALAMA YOLUYLA ÜRETILECEK INSAN TÜRÜ MÜDÜR?


Sayın Mehmet Ali Bulut'un ( 90 lı yılların başında yazmış olduğu bir yazı dizisi. ) BÖLÜM 3

Bu soruların, bir çok mümini ürküteceğini peşinen kabul edebiliriz.
Nitekim, Iskoçyalı bilginlerin, koyunları kopyalamasından sonra, bir anda ortalık karışıverdi.. Kimileri bu gelişmeyi,  bilim ve tekniğin din karşısındaki -oysa bu ikisi yani din ve bilim asla birbiriyle yarış halinde değil, aksine yek diğerine kuvvet vermektedir- bir zaferi saydı, bir kısmı da - özellikle kurumlaşıp özünden uzaklaşmış bir din anlayışına sahip olanlar bunu, dinin hukuk alanına bir saldırı kabul ederek, karşı atağa geçti..

Kanaatimizce ateistlerin bu erken sevinci de, din bilginlerinin telaşı da boşuna.. Çünkü bir şeyden o şeyin aynısını “ihrac” etmek (çıkarmak) eşyanın tabiatına zıd bir şey değildir ki, buna hayret edilsin..
Aksine eğer hayret edilecek bir şey varsa o da bir şeyden, ondan farklı olanı çıkarmaktır.. “Halk”
yani yaratmak o yüzden kopyalamaktan daha yüce ve daha kıymetlidir. 

Yaratmak, yoktan var etmek ve o yaratığa kendine has bir tabiat vermektir. Kopyalamak ise o
‘tabiat’ın imkanlarından yararlanarak onu sayıca çoğaltmaktır..

Bir insan bir adama “ayağa kalk” diye bir emir verse ve o insan da ayağa kalksa, o adamı ayağa kaldıran o emir değil, o şahsın tabiatında var olan ‘ayağa kalkabilme’ yeteneğidir. Eğer o şahsın tabiatında ayağa kalkma yeteneği olmasa, ayağa kalkması da mümkün değildir. O emir de batıl bir emir olur..

Cenab-ı Hak, yaratmanın, kopyalama diyebileceğimiz yöntemden daha önemli olduğunu Nisa
Suresinin birinci ayetinde  “Ey insanlar, sizi bir tek nefisten -bir tek şahıstan- yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkek ve kadını üreten Rabbinizden korkun...” buyurur.

Böylece, dikkatimizi kendi kudretine çeker. Çünkü O’nun kudreti eşyanın tabitanıdan olsaydı, bir erkekten asla bir dişi çıkmazdı. (Nitekim kopyalama, eşyanın tabiatından yararlanma yöntemi olduğu için, bir şeyden, yine ancak onun kendisini çıkarabilirsiniz) Bu ayette iki kelime üzerinde durmak gerekiyor ki, biri “halaka”dır, diğeri “besse”dir..

“Halaka”, ilhahi emre uygun olan yaratmadır. Eğer, Hz. Adem’den çıkarılmış olan Havva, bir
kopyalama tekniği olsaydı, bu olay, ayette “Ahrace” veya “Besse” kelimesiyle ifade edilirdi. O zaman da
Havva, Adem’in aynısı olurdu. Oysa dişi erkekten farklıdır.

Bitkiler ve hayvanlar alemi iyi incelendiği zaman kopya yoluyla çoğalmanın,  tabiatta zeten var olduğu görülebilir..

Burada kafaları karıştıran mesele, döllenme yoluyla çoğalan türlere kopyalanmanın uygulanmış olmasıdır.
Hepimiz biliyoruz ki, hücreler ve  “çok hücreliler alt aleminin” bir çok türleri “sporlanma” dediğimiz eşeysiz üreme -bir tür kendi kopyasını yapma- yöntemiyle çoğalırlar. Bir çok bitki ve hayvan türleri eşeysiz ürerler ve parçalanarak kendilerinin aynısını üretirler..

Demek ki kopyalanma tekniği zaten tabiatte mevcuttur. Yani bazı solucan türleri ve tenyalar, hücreler, kendilerinin kopyalarını çıkararak çoğalırlar.

Peki öyleyse sorun ne?. Sorun hayvanların, daha doğrusu insanın kopyalanması.
Kur’an-ı Kerim’e şöyle üstün körü bir bakış atılsa, görülecek ki, her iki yaradılış yöntemi de -yani hem yoktan var etme, hem var olandan benzerini çıkarma- çok net ifadelerle zikredilmektedirler..
O yüzden bu konuda bir müslümanın hayret etmesi veya bunun olamayacağını idda etmesi, olsa
olsa cehaletinin eseri olabilir.

Dominant bir erkek olan Adem’den Hava’nın yaratılmış olması tek başına bu konuyu izah ediyor olması gerekir. Üstelik bu hadise, kopyalamanın çok çok ötesinde muhteşem bir yaratmadır..
Malum, Cenab-ı Hak, Adem’i topraktan yarattı ve sonra ona kendi ruhundan üfledi. Ve onu “Cennet” diye adlandırdığı bir mekana bıraktı. Adem yalnızlıktan sıkılınca, Cenab-ı Hak onun tabiatından ona bir eş yarattı. Hz. Havva’nın var edilmesi eşeysiz üremenin ilk örneğidir. Bunun bir de rövanşı vardır; 

Hz. Isa.. Malumunuz, Hz. Havva anasız,  Hz. Isa, babasız var edildi. Biz, insan tabiatındaki imkanları bilmediğimiz, bilemediğimiz için,  bu iki varoluşa “mucize” deyip geçtik asırlarca..
Ama haksızlık yapmamak lazım. Çünkü Muhyiddin Ibnü’l-Arabi (v. 1239), bundan sekiz asır
önce, yazdığı Füsus el-Hikem adlı eserinde, Hz. Meryem’in Hz. Isa’ya hamile kalması hadisesini anlatırken, insan tabiatının kapyalama tekniğiyle çoğalabileceğinin ipuçlarını da verir..

Ibnü’l-Arabi, Samiri’nin altından yaptığı buzağı heykeline dikkat çeker. O heykel, adeta canlıydı ve her dokunuşta buzağı sesi çıkarırdı. Çünkü Samiri, altından yaptığı heykelin hamuruna, ‘hayat’ olan Cebrail’in bastığı topraktan bir avuç toprak atmıştı. “Samiri, bu işi biliyordu. Meleğin Cebrail olduğunu anlayınca, onun temas ettiği şeyde hayat yayıldığını keşfetti. Bu keşfi neticesinde, Cebrail’in geçtiği izden avuç dolusu  toprak aldı ve buzağı heykelinin harcına attı. Heykeli tamamlayınca buzağı böğürmeye başladı. Çünkü sığır suretindeki bir şeyden çıkan ancak böğürmektir. 

Eğer yaptığı heykelin şekli, başka bir surette olsaydı, ondan o surete mahsus ses çıkardı. Nasıl ki deveden homordama, koçtan gümürdeme, koyundan meleme çıkıyor öyle. Eğer yaptığı heykel insan olsaydı o da insan gibi konuşurdu”  (Füsus el-Hikem, sayfa 167).

Görüldüğü gibi Ibnü’l-Arabi Adem’in yaradılış sırrını anlatırken, çok ince bir telmihte bulunuyor. Yapılan suret suretin bütün imkanlarını havi ise, ondan o tabiate uygun faaliyet zuhur eder. Bu kudret kainatın tabiatında cenab-ı Hakk’ın var kıldığı bir imkan..

Şimdi yeniden Nisa Suresi’nin ilk ayetine dönelim..
“Ey insanlar, sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini var edip ikisinden bir çok erkek ve kadın üreten Rabbiniz’den korkun....” 


Elmalı Hamdi yazır, bu ayeti tefsir ederken, erkekten dişinin, dişiden erkeğin yaratılmış olması nimetini hatırlatır. Çünkü yaradılış, sadece eşyanın tabiatındaki çoğalma tekniği olan kopyalamaktan ibaret kalsaydı, Adem’den asla Havva, Havva’dan da asla erkek çocuklar var olamazdı. Çünkü dişiden dişi, erkekten ancak erkek türeyebilir. Oysa Cenab-ı Hak, kudretiyle dişiden erkeği, erkekten dişiyi var etmiştir.

Burada “Besse” kelimesi üzerinde de durmak gerekir. “Besse”, “halaka”den farklıdır. Besse, yaymak, çoğaltmak, teksir etmek, bir nüshadan sayısız benzerlerini çıkarmak demektir..

Halaka (yaratma) kelimesiyle birlikte, üreyip çoğalma konusunda besse kelimesini ihtiyar etmesi, yaratma yöntemleri arasında kopyalama tekniklerinin var olduğuna da dikkat çekmek içindir.

Hücreler, virüsler, bakteriler,  “çok hücreli alt alem”e mensup bazı türler ve bazı heyvanlar, nasıl ki kendi kopyalarını üretebiliyorlarsa, aynı cevherin üst formları olan hayvanlarla insanların da kopyalanabileceğini  ihtar ederler.

Koyun pekala kopyalanabiliyor, maymun kopyalanabiliyorsa insan da kopyalanabilir. Fakat, burada bir şeyi gözden kaçırmamak lazım.

Inan kopyası asla hayvan kopyasına benzemez. Çünkü hayvanların hareketi insiyaki, insanların hareketi iradidir. Iradenin ana kaynağı, daha doğrusu ortaya çıkış vasıtası akıldır.

Akıl dış alemden gelen verilerin reorganize edildiği bir mkina olduğu için, yetenek ve mahiyet itibarıyla birbirinin aynı olan iki insanın tıpa tıp aynı hareketleri ve eğilimleri sergilemeleri asla mümkün olmaz.. Çünkü aldıkları veriler ve yaşadıkları çevre farklı olacaktır.

Benim kopyam olan bir insan, benim geçirdiğim fikri ve fiili tecrübelerin aynısından geçmedikçe, tahsil ettiğim bilgileri eş zamanlı almadıkça benim sergilediğim fiilleri sergileyemez. Çünkü akıl, aynı zamanda, herbirimizi diğerinden ayıran irfanın da kaynağıdır..

Dolayısıyla bir insanın kopyasının tıpa tıp kendisi olması mümkün değildir. Üstelik, Insan Suret-i Rahman’da yaratıldığı için, onda beliren esma muhteliftir. Bu esma sabit değildir ki, kopyalanmış insanlar da tıpa tıp birbirlerine benzesinler.

Kısacası insanın kopyalanması mümkündür ve bunun delilleri nass’ta mevcuttur. Hem haber verilmiştir, olacaktır. Bunun önünün alınması mümkün değil.  Ancak bunun insanlık için faydalı olup olmayacağı  tartışılır.
Zira ahir zamanda zuyun edecek bir türden, yani “Dabbetü’l-Arz’dan (Yer yaratığı’ndan) söz
edilir.  Bu gerçekleştirilecektir ve insanlığın başına bela olacaktır. Zira “dabbe” hakkında zikredilen “Te’kulu minseatihi”  (Insanın iliklerini yiyecektir” ifadesi, çok açık bir şekilde bu yerde üretilmiş türün, insanlığın ana kaynaklarını tüketip kıyamete zemin hazırlayacağı haber verilmiştir.. GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder