9 Aralık 2014 Salı

İslam’da Reenkarnasyon Var mıdır?

İslam’da Reenkarnasyon Var mıdır?


Enkarnasyon: Vücut bulma, ete bürünme. Reenkarnasyon: Başa gelen “Re” yle, tekrar bedenlenme olarak anlamlandırılır.

Reenkarnasyon zor kanıtlanabilen görece bir olgudur.  Özellikle materyalistlerin zinhar reddettikleri; her şeyin bu bedende gerçekleştiğini ve beden ölümü gerçekleştikten sonra hiçbir yaşamın olmadığını öne sürerler. Onlar ruhun varlığını baştan kabul etmezler. Ve beden yoksa hiçbir şey yoktur düşüncesine inanırlar.
Katre idim ummanlara kavuştum
Kaç bulandım kaç duruldum kim bilir.
Âlemleri kaç devredip dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir!
Bulut olup yağdığımı bilirim
Alt’anadan doğduğumu bilirim
Kaç ebeden kaç soruldum kim bilir!
Gufrani
Reenkarnasyon zor kanıtlanabilen görece bir olgudur.  Özellikle materyalistlerin zinhar reddettikleri; her şeyin bu bedende gerçekleştiğini ve beden ölümü gerçekleştikten sonra hiçbir yaşamın olmadığını öne sürerler. Onlar ruhun varlığını baştan kabul etmezler. Ve beden yoksa hiçbir şey yoktur düşüncesine inanırlar.
Bana göre ise madde vardır, ancak her maddenin taşıdığı bir de enerji vardır. Bu enerji, maddenin katı haline göre çok daha süptil olan ve yine maddenin farklı bir halidir. Örneğin;  ışık, ses, frekans vb. gibi.
Önce ruhlar vardı! Yaratıcı bilinmek istedi, tezahür etti ve  “Ol” dedi evren oldu!
Bir başlangıç olarak kabul edilen “Ol”,  ruhun madde üzerinden kendisini anlaması için gereken bir oluşumdu.  O nedenle, bu dualite ilişkisinde maddeye bakarak ruhun içinde var olan cevheri yine madde üzerinden anlamak ve taşıdığı evrensel bilgiyi şuur kanalıyla bilince indirmek mümkün görünmektedir. Bu tıpkı aynada kendi yansımamıza bakmak gibidir. Dolayısıyla beden bir ayna ise ruh buna bakarak kendisinde olanı tanımaya çalışır. İşte, doğum ve ölüm arasında geçireceğimiz süreçte, ruhta var olan bilgiyi açığa çıkarmak üzere yeniden bedenlenmeye reenkarnasyon denmektedir. Ve reankarnasyon, “Karma Planı”nın bir gereğidir.

Reenkarnasyon inancı diğer dinlerde ya da kültürlerde var mıdır?

Yaptığım geniş araştırmalar sonucunda Mısır, Sümer, Maya medeniyetleri; Hinduizm, Budizm, Yahudilik, Yezidilik, Dürzilik, Alevilik gibi inanç ve düşünce sistemleri; Kızılderililer, Aborjinler, Eskimolar ve Türklerin eski inançları olan Şamanizm gibi inanç sistemleri ve kültürlere bağlı düşünce sistemlerinde reankarnasyon inancının var olduğunu söylemek mümkün görünmektedir.
Üç büyük dinden biri olan Yahudi tradisyonunda reenkarnasyon olgusu tartışmasız olarak kabul edilir. Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde reenkarnasyon olgusunun kabul gördüğünü, ancak daha sonra buna dair yazılı olan orijinal metinlerin tahrif edildiği ya da değiştirildiği anlatılmaktadır. Fakat yine de Hıristiyan mezheplerinin bir bölümünün reenkarnasyonu kabul ettiği bilinir.
Bu durum benzer bir şekilde İslam’da da görülmüş, yani üzeri örtülmüştür. Ve kesinlikle İslam’da reenkarnasyon fikri kabul edilmemektedir. Hatta Kur’an’da buna dair bir bilginin olmadığı dahi iddia edilmektedir. Fakat bu iddia tartışmaya açıktır! Çünkü inkârı mümkün olamayacak şekilde bazı ayetler reenkarnasyonu hatırlatmaktadır. Örneğin, Vakıa 61. Ayet:“Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız.” ; Bakara 28. Ayet: “Sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir.”
Diğer taraftan İslam geleneğine bağlı Mevlana ve Yunus Emre gibi tasavvuf ehilleri reenkarnasyonu kabul etmektedirler.  Tabii bir de Lûvi geleneği, Bektaşi ya da günümüz Alevilerinin deyişlerinde de reenkarnasyon anlatılmaktadır.
Kaç kez gani zengin oldum kaç kere fakir,
Kaç kez altın oldum, kaç kere bakır.
Bilmem ki kaç kâtip ismim okur,
Kaç defterde kaç görüldüm kim bilir…
Kaç alet oldum ellerde bakıldım
Semadan kaç kere indim çekildim
Balçık olup binalarda yapıldım
Kaç yıkıldım kaç kuruldum kim bilir!                  
Gufrani

Reenkarnasyon üzerine yapılmak istenen bu örtme, gizleme ve değiştirmeler neden yapılmak istenmiştir?

Bu yaklaşım şekli akıllarda büyük bir soru işareti oluşturmaktadır. Bu sorgulamaya geçmeden önce reenkarnasyonun ne olduğunu biraz açmak isterim;
Enkarnasyon: Vücut bulma, ete bürünme. Reenkarnasyon: Başa gelen “Re” yle, tekrar bedenlenme olarak anlamlandırılır.
Evren, hep bir ritim ve bir döngüyle işlemektedir. İşte bu döngülerden biri de reenkarnasyondur.
Kimileri bu döngünün kaçınılmaz bir süreç olduğunu, kimileri ise beden öldükten sonra her şeyin sona ereceğini düşünür ve buna inanır.
Bir olguyu değerlendirirken en kaba plan olan madde üzerinden izleyerek, gözlem yaparak, usa vurarak belli bilgilere ulaşmayı ihmal etmemek gerektiği bilinciyle bakacak olursak: Tek hücreli canlıdan çok hücreliye; oradan bitki, hayvan ve en gelişmiş olarak kabul ettiğimiz insan formuna doğru bir gelişim ve süreklilik söz konusudur.
Konu üzerinden düşünmeye devam ederek zaman boyutunda ileri ve geri hareket ettirelim. İnsanın biyolojik gelişim sürecini göz önünde bulundurduğumuzda maymunumsu bir canlıdan, insanımsı oluşuna dek ve düşünen insandan düşündüğünü düşünebilen insana doğru bir gelişim ve bir evrim geçirdiğini reddedebilir miyiz? Edemiyoruz! O halde bu gelişimin atadan oğula genetik aktarım yoluyla tekrar “ete bürünerek” devam ettiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla bu zincirleme devamlılık işin nesnel (maddesel) olan yönünüdür. Bir de bunun öznel yönü bulunmaktadır.  Başka bir deyişle, maddesel ve ruhsal yönü ya da somut ve soyut yönü diyebiliriz.


Bu döngüde insan formu varlığını sürdürmeye devam edebilir mi? Bunu şimdilik bilemiyoruz. Ancak bildiklerimiz üzerinden bilmediklerimizim cevaplarına ulaşabiliriz. Örneğin bir dönem insan formumuzun dünya gezegeninde henüz olmadığını biliyoruz. Bu bilgiye bakarak, bir gün bu bedene ihtiyaç duymayacağımız bir forma dönüşebileceğimizi düşünebiliriz! Kim bilir belki de ışık beden olur ve uzayın herhangi bir yerine ışık hızıyla gidebiliriz. Bunu şu andaki bedenimiz üzerinden düşünce yoluyla kısmen gerçekleştirebiliyoruz.  Mesela, çok uzakta olan bir tanıdığımıza telepatik olarak (düşünce üzerinden)  sinyal gönderebiliyoruz.
Bu açıklamalarım fantastik bir eğilim uyandırıyor olabilir. Oysa bu hiç de fantastik değildir.
Biyolojik şifrelerimizi oluşturan unsurlar aynı zamanda bilincimiz ve düşüncelerimizle birlikte hareket etmektedir.  Huyumuz- suyumuz bizden sonraki nesillere aktarılan daha soyut olan yönümüzdür.  Tabii ki, bu genetik zincir devam ederken bir taraftan yaşamakta olanla, diğer taraftan yaşayana eşlik eden “yeni doğan” ve ölüme yakın olan yaşlı jenerasyon bir aradadır. Dolayısıyla aktarım yalnızca genetik değildir. Elle tutulup gözle görünmeyen düşüncelerimiz sözlü aktarımlara, geleneklere, göreneklere, sembollere ve ritüellere bürünerek de yaşam bulmaktadır. Bu bakımdan Kızılderililerin kendilerinden sonraki nesillere bırakacakları maddî ve manevî değerlere önem vermeleri, hayranlık uyandırmaktadır.
Toparlarsak, inkâr edemeyeceğimiz; bir döngünün somut da olsa, soyut da olsa madde üzerinden sürmesidir. İşte bu noktada reenkarnasyona inanmamanın bir önemi var mı? Belki de reenkarnasyona inanmak bize cesaret verecektir. Bu sefer yapamadıklarımızı diğer bir gelişimizde tamamlayabileceğimizi hatırlatacak. Geçmiş bilgileri taşıyor olduğumuzu ve bunlara yenilerini katarak devam etmemiz gerektiğini uyaracak. Ta ki, “Nesl-i Hû” ya dönünceye kadar.
Eğer büyük planın sadece bir parçası olan doğum ve ölüm kıstasında; sadece bir kere dünyaya gelmek ve daha sonra diriliş gününde diriltilmek düşüncesini kabul ediyorsak bu biraz trajikomik görünüyor. Bu ne aklın bir ürünü olarak görünüyor, ne de evrim ve tekamül yasalarına cevap veriyor.
Reenkarnasyonun olduğuna inanmak zarar vermez, fakat onu yok saymak çok tehlikeli noktalara götürebilir. Şimdi yukarıda da bahsettiğim, Kur’an’da reenkarnasyondan bahsedildiği halde yoktur denmesindeki amaç ne olabilir sorusunu da içine alarak cevaplarsak:


Reenkarnasyon bilgisi diriliş gününe gölge düşüren bir durumdur. Amaç, başta bu kaygı güdülerek diriliş gününde tüm ölülerin yeniden dirileceği güne inandırmaktır. Bu düşünceye göre ruh dünyaya bir kere gelir ve gider. Oysa Dünya’ya bir kere gelen ruhun pek çok şeyi öğrenmesi mümkün müdür? Hayatındaki görevlerini yapması, yapamaz ise diriliş gününde hesap vereceği korkusunu pekiştirmek. İşte bu kısa hayatta gerekenlerin öğrenilmesi mümkün olamayacak, dolayısıyla bu uyanış yerini korkuya bırakacaktır. Özellikle bireyin kul olma vasfının, yüce olanı kavramasında yetersiz olduğunun altı çizilir ve koşulsuz teslimiyeti istenir. Şayet öğrenmesi gerekenleri yapamıyorsa, kendisine tabii ki bazı kolaylıklar sunulmaktadır. Bu kolaylık; sadece inanarak kulluk etmesi, itaat ve riayet etmesi, istenilene karşı koymaması, asla sorgulamaması şartıyla diriliş gününde Allah’ın huzuruna çıkabileceğidir! Kısacası, şayet bilen birine teslim olursa diriliş gününde onun sayesinde kurtulacağına inandırılır.
Oysa beden nasıl ki yeniden doğar, ruh da beden üzerinden yeniden doğar. Nasıl ki biyolojik bir evrimden söz ediyorsak, ruhsal bir tekâmül de söz konusudur. Her birimizin arasında oluşan fark, yine her birimizin bu süreci nasıl geçirdiğimizle bağlantılıdır. Zira, bu hayatta öğrendiklerimiz gelecek hayatımızı belirler ve etkiler. Yeniden doğduğumuzda bu bilgileri ayrıntılı bir şekilde hatırlayamayız, fakat ana fikir bizim ruhumuzda ve benliğimizdedir. Ruh, önceki hayatında yapamadıklarını yeni hayatında yapabilmek için yolculuğuna devam edecektir.

KAYNAK:http://indigodergisi.com/ 


GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

10 Kasım 2014 Pazartesi

DENİZİN DİBİNDE AÇIKLANAMAYAN ESRARENGİZ GİZEM...




Bu kürelerin sırrı ne? Orta Amerika ülkesindeki dev taş küreleri kimin neden yaptığı bilinmiyor. Birleşmiş Milletler’in Dünya Kültür Mirası statüsü vermeye hazırlandığı gizemli “Kosta Rika taş küreleri”, uçuk spekülasyonlara konu olmayı sürdürüyor. Orta Amerika’da hem Atlantik hem de Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan küçük ülkenin çeşitli yerlerinde mükemmel biçimde yontulmuş, en büyüğü 2,7 metre çapında, 16 ton ağırlığında olan çok sayıda taş bulunuyor.

Ne için yapıldıkları bilinmediğinden taş küreler ilk bilimsel raporlara konu oldukları 1930 yılından bu yana heyecan tacirlerinin düş güçlerini çalıştırıyor.



Bu taşların “kayıp Atlantis uygarlığı”ndan kaldığını öne sürenler de var, 1960’ların modasına uygun olarak Dünya-dışı ziyaretçiler tarafından bırakılmış olduğunu savunanlar da. Kimi “uzman” bunları İngiltere’deki “Stonehenge” adlı dev taş anıtla, kimisi de Güney Pasifik’teki Easter Adası’ndaki kafa heykelleriyle ilşkilendiriyor.


Mumyada kokain izi Mumyalardan alınan örnekler üzerinde yapılan tahlillerde nikotin ve kokain izlerine rastlanması bilim adamlarını şaşkınlığa uğrattı. Çünkü gerek nikotin, gerekse kokain, Amerika kıtasında yetişen tütün ve koka bitkilerinden elde edilen maddeler.

Bu bitkilerin, Amerika’nın keşfine kadar, dünyanın başka bir yerinde yetişmedikleri biliniyor. Mısır mumyaları ise bundan en az 2 bin yıl öncesinden kalma. Bilginler, bu maddelerin mumyaların yapısında olmasına bir yanıt getirmek için çalışıyor.

Baltık denizindeki UFO Baltık Denizi tabanında bulunan esrarengiz cisim, araştırmacıları şaşırtıyor. Baltık'ta dalış yapan İsveçli keşif ekibi, 1000 fit derinlikte denizin dibinde tanımlanamayan bir yapının olduğunu keşfetti.

 Araştırma timi, nesnenin 60 metre çapında ve kuyruğunun 400 metre uzunlukta olduğu tespit etti. Bu objenin 200 metre uzağında ise başka yuvarlak bir nesne daha belirlendi.


Dalgıç takımından Peter Lindberg, fotoğrafı çekilen objenin, yönetmenliğini George Lucas'ın yaptığı Yıldız Savaşları filmindeki uzay gemisine benzediğini teyit etti.



Dünya'nın ilk pili karşınızda! Irak'ın Bağdat şehri yakınlarındaki arkeolojik kazılarda 1936 yılında bulunan çömlekler, hala gizemini koruyor. Bilim insanlarının, "pil" olarak kullanıldığını tespit ettiği bu çömleklerin yaşları ise ürkütücü. Milattan önce 200'lü yıllara tarihlenen çömlekler, tam anlamıyla, bugün bildiğimiz pillerin büyük boyutlu halleri.


Elbette bugünkü Alkali pillerin çok azı kadar güç üretebilen bu piller insanlara zarar vermiyorlardı ancak dönemin "büyücüleri" tarafından halkı etkilemek için kullanıldığı ve bu yüzden sırlarının geniş kitlelere açıklanmadığı; bu pillerin hükümdarlar ve büyücüler tarafından sır olarak saklanmış olabileceği düşünülüyor.


Bu iddialar doğruysa elektrik kavramı, milattan önce keşfedilmiş ve hatta kullanılmaya başlanmıştı ancak bu bilgi sadece bir avuç insan tarafından biliniyordu. Bağdat Pili olarak bilinen bu çömlek piller de bu gerçeğin ispatı olarak karşımızda duruyor.


Mayalara ait kristal kafataslarının nasıl yapıldığı günümüz teknolojisiyle açıklanamıyor. İngiliz Anna Mitchell Hedges, 1 Ocak 1924'de Mayaların kayıp şehri Lubaantun'da piramit tapınağının mihrabının altında kristal bir kafatası buldu. Gerçek insan kafatası boyutlarında olan bu kafatası tamamen şeffaf kuartz kristalinden yapılmıştı.


Kristaller karbon içermediği için bu kristal kafatası, dünyaca ünlü Hewlett Packard firmasının bilim adamları tarafından çok çeşitli testlere tabi tutuldu. Sonuçlar bilim adamlarını hayrete düşürdü.


Kristal kafatasının ancak ileri bir teknoloji kullanılarak yapılabileceği ortaya çıktı.


Birinci Çin imparatoru Qin Shi Huang'ın mezarında bulunan heykeller, MÖ 210 tarihinde yapılmış, 1974'te Çin Halk Cumhuriyeti'nin Shaanxi eyaletine bağlı Xi'an yakınlarında bir çiftçi tarafından bulundu.


Çin'deki tüm beylikleri yenip Savaşan Devletler dönemine son veren Qin Shi Huang, Qin Hanedanı'nı kurarak kendini imparator ilan etmiştir.


Tarihçi Si Maqian'in kaydettiğine göre, Qin Shi Huang henüz hayattayken MÖ 246 yılında başlanan mezarının inşası 30 küsür yıl sürmüş, inşaatta 700 bin kişi çalıştırılmıştır.



 Dinozorlar bizim düşündüğümüzden daha uzun süre dünya üzerinde yaşadılar. Bu teori mümkün görünüyor.

Ancak şu ana kadar Triceratpos, Stegosaurus yada başka bir çeşit dinozor türünün insanlarla beraber yaşadığını kanıtlayan bir fosil bulunamadı.Bazı yerlerde dinozor ve insan ayak izleri aynı yerlerde bulunmuş olmasına rağmen, bu tartışma henüz bir sonuca ulaşamamıştır. 


100 yıldır sırrı çözülemeyen kitap 100 yıl önce bir sahafta bulunan ve şifresi hala çözülemeyen dünyanın en eski el yazması Voynich için şifre bilimciler hummalı bir şekilde çalışmayı sürdürüyorlar. Ama bu kitabın ne dili, ne yazarı henüz çözülebilmiş değil.


234 sayfalık; içinde bitki, astroloji ve farmolojik resimler bulunan, karbon testleri ile 15'inci yüzyıla uzandığı tahmin edilen yazarı bilinmeyen 23 ila 40 farklı harf karakterinden ve 38 bin kelimeden oluşan bu el yazmasının yazısı birçok kriptoloğun çabasına rağmen yüzyılı aşkın süredir çözülebilmiş değil.


Antikitera Düzeneği 2000 yıllık bir nevi bilgisayar olan “Antikitera Düzeneği”. Bu düzenek, bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki ahşap bir kasa içerisinde yer alan büyük ölçüde aşınmış ve bozulmuş bir grup pirinç dişliden meydana geliyordu.


1900'lı yıllarda, antik çağlardan kalma ahşabın ne şekilde korunması ve taşınması gerektiği henüz bilinmediğinden, ahşap kasadan geriye kalanlar da kısa zamanda iyice parçalandı.


Çin'de bir dağın tepesinde üçgen şeklinde, 40 cm genişliğinde, dağın derinlerine doğru giden, kısmen paslanmış borular bulundu. Daha insanların eti nasıl pişireceklerini bilmedikleri dönemlerde bu boruları nasıl ve neden inşa etmiş olabileceklerine bilim insanları açıklama getiremiyor.


kAYNAK:  http://www.annelersoruyor.com/


GALAKTİK İNSAN WEB TEAM 















































































22 Eylül 2014 Pazartesi

YEDİ RAKAMININ GİZEMİ


                                                   GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

TÜRK'LERİN GİZLENEN TARİHİ




GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

PİRİ REİS HARİTASINDAKİ GİZEM


                                                    GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

KRİSTAL KAFATASI



                                                    GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

8 Eylül 2014 Pazartesi

İNGİLTERE KRALI OFFA, MÜSLÜMAN BİR TÜRK'TÜR.....


* İngiltere Kralı Offa, Kelt Türkleri'nden Müslüman bir Türk'tür.
İngiltere'nin ilk kralıdır.
İngiltere tarihinin ilk altın dinar bastıran hükümdarıdır.
Bu bastırdığı dinarda "La İlahe İllallah Muhammedür Resulullah" yazmakta, yazının etrafında ise Kuran'daki "Allah, Muhammed'i, İslamiyet'i yeryüzüne hakim kılsın diye size gönderdi" 61. Sure, 9. Ayet'i yazmaktadır.
Kral Offa, bu dinardaki yazılar ile Müslümanlığını tüm dünyaya ilan etmektedir.
Dinar, British Museum'da sergilenmektedir.
İNGİLTERE KRALI OFFA'NIN, ÜZERİNDE KELİME-İ TEVHİD VE KURAN AYETİ OLAN ALTIN PARASI !!!!!!!!!!!
https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.498754633539807.1073743390.203310399750900/693941920687743/?type=1&theater
AMERİKAN YERLİLERİ, TÜM AVRUPA, RUSLAR, HİNTLİLER, JAPONLAR VE KORELİLER TÜRK'TÜR !!!!!!!!!!
* Bu gerçek, DNA ile sabittir.
Y-DNA test sonuçlarına göre, bütün insanların atası Hz Adem, yaklaşık 70 bin yıl önce Afrika'da yaşadı. Hz Adem'in torunları, on binlerce yıl süren göçlerle yeryüzüne dağıldılar. Bu göçler esnasında Y kromozomunda meydana gelen mutasyonlar nedeniyle (harflerle adlandırılan) haplogrup'lar oluştu. Haplogrup kavramını daha iyi anlatmak için bir örnek verecek olursak, ilk insanı ağacın gövdesine, haplogrupları bu ağacın dallarına, haplotipi ise yapraklara benzetebiliriz. 40 bin yıl önce Orta Asya'da yaşadığı tespit edilen ilk erkeğin haplogrubu, P harfi olarak kabul edilir. Onun torunları (Q, R1a, R1b), Amerika kıtası ve Batı Avrupa'ya göç ederek bugünkü Avrupa ve Amerika'da yaşamakta olan milletleri oluşturdular. Bir bölümü ise Ural-Altay bölgesi ve Orta Asya'da kaldı.
Bugün en çok P harfi, Türk kavimlerindedir. Uygur Türkleri'nde P'den R1a'ya geçişin olduğu net bir şekilde anlaşılmaktadır, yani P gibi R1a'nın çıkış sahası da Orta Asya'dır. Bu durumda P'ye en yakın millet de yine Türkler'dir.
Bu bilimsel araştırmalar, bazı Avrupalıların, Türkler'i ve Türk Tarihi'ni yok etmek için ortaya çıkarttıkları Hint-Aryan ırkı tezini ve safkan ırkın olmadığı söylentilerini ortadan kaldırmaktadır. Avrupalıların içlerinde genetiği bozulmadan yaşayan Orta Asya Türkleri vardır.
https://www.facebook.com/photo.php?v=592880557460547
Amerikan yerlileri, tüm Avrupa, Hintliler ve Ruslar Türk'tür, bu gerçek DNA ile sabittir, Avrupa'nın her yerinde Orkhun Yazıtları vardır, Sümerler 1.000, Kızılderililer 320, İsveçliler 200'den fazla Türkçe kelime bilir, Avrupa'daki ilk millet Etrüskler'dir, Etrüskçe ve Sümerce Türkçe'nin arkaik dilleridir, Etrüskler İtalya'ya Kuzeyden ve Güneyden göç etmiştir, Ege Sahilleri'nde Etrüsk kabartması bulunmuştur, İtalyanlar %100 Türk'tür, Avrupa kelimesi Sümerce'den gelmiştir ve Sümerce'de barbar demektir, Paris şehrinin ismi Truvalı Türk Prens Paris ve onunla birlikte göç eden Parisi halkından gelmiştir, Orkney Adaları, Turks and Caicos (Türkler ve Kayıklar) Adaları, Kuzey Mariana Adaları, Truk (Micronesia Federasyonu) Adaları, Kanarya Adaları ve daha birçok adanın ismi halen Türkçe'dir, Latin ülkelerinde Türkler demek olan binlerce Turcios soy ismi vardır, Kızılderililer Anadolu'daki uzun eşek dahil, 11 oyunun 10'unu bilir, Hititler'den önceki Tork Türkleri gibi boyunlarına Hilal takısı takarlar, buna bir de yıldız eklemişlerdir, tarihteki ilk devlet Uygur Devleti'dir, ilk kent, şehir, köy ve kasaba da Uygurlar tarafından inşa edilmiştir, tarihteki ilk resmi dil Eski Uygur Türkçesi'dir, Turfan Yazmaları Berlin Müzesi'nde sergilenir, Eski Uygur Türkçesi sağdan sola yazılır, Arapça'ya benzer, çeşitli vav harflerine sahiptir, Türkler 1.000 boydur, bunlardan biri de Moğollar'dır, Japonlar Türk olduklarını DNA testleri sonucu öğrenmiştir, Hattuşaş'taki kazılarda köklerini aramaktadırlar, Almanlar ise köklerinin nereden geldiklerini araştırırken Türk olduklarını keşfetmişlerdir, İsveç'in ilk tarih profesörleri ve şu an yaşayan bir çok tarihçisi Odin'in ve diğer atalarının Türk olduklarını, bunun için ellerinde fazlasıyla belge olduğunu söylemektedirler.
TÜRK KELİMESİNİN ANLAMI !!!!!!!!!!
Türk’ün anlamı: “Rahmani Tür”
Türk Tarihi, İnsanlığın Tarihi’dir.
Türk (Türük), "Rahmani Tür" anlamına gelir, çünkü Türkler (Türükler), hep tek tanrıya inanırlardı.
Tür = Irk, soy, kök, çeşit, kavim.
Ük = Yaratılan, Gök-Tanrı.
Türük = Rahmani Tür, Yaratılan Kavim, Tanrıdan Yaratılan, Göksel Tür.
TÜRKLER VE MÜSLÜMANLAR, NEVRUZ KUTLAMAZ !!!!!!!!!!
* Güneş'e tapmak, aynı zamanda Şeytana tapmaktır.
* Güneşperestler için 11 sayısının önemi.
* Türk kelimesinin anlamı.
* Yahudiler, kendilerini Şeytanın çocukları olarak görüyor.
* Yecüc ve Mecüc.
https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.498754633539807.1073743390.203310399750900/613109682104301/?type=1&theater
İLK İNSANLAR TÜRKLER'DİR !!!!!!!!!!
* Türkler hakkında en detaylı paylaşımlardan biridir.
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.544009105681026.1073743735.203310399750900&type=3
************************************************************************
MÜSLÜMAN NASIL OLMALIDIR !!!!!!!!!!
* Bir kimse, sabah kalktığında, Müslümanların derdiyle ilgisi, alakası yoksa ve kalbinde Müslümanlar'ın sıkıntısına yer yoksa o kimse Müslümanlardan olamaz. Hadis-i Şerif.
https://www.facebook.com/photo.php?v=668758849872717
TÜRKMEN, MÜSLÜMAN TÜRK MANASINA GELEN TÜRKİMAN KELİMESİNDEN GELMİŞTİR !!!!!!!!!!
https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.498754633539807.1073743390.203310399750900/687020668046535/?type=1&theater
************************************************************************
TÜRK VE İSLAM DÜNYASI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR ARAŞTIRMACI OLAN AYTUNÇ ALTINDAL, SUİKASTLE ORTADAN KALDIRILDI !!!!!!!!!!
https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.427727937309144.98435.203310399750900/556418717773398/?type=3&theater
AYTUNÇ ALTINDAL'I, TAPINAK ŞÖVALYELERİ, POLONYUM 213 İLE ORTADAN KALDIRDI !!!!!!!!!!
https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.427727937309144.98435.203310399750900/557732564308680/?type=3&theater
TÜRK'ÜN BATI DÜNYASI’NDAKİ ANLAMI, MÜSLÜMAN’DIR !!!!!!!!!!
* Aytunç Altındal.
https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.427727937309144.98435.203310399750900/557752064306730/?type=3&theater
************************************************************************
İSRAİL'DE ÇOCUKLARA TÜRK DÜŞMANLIĞI EĞİTİMİ !!!!!!!!!!
https://www.facebook.com/photo.php?v=661324557282813
İSRAİL, PKK'YI EĞİTİYOR !!!!!!!!!!
https://www.facebook.com/photo.php?v=661328033949132
************************************************************************
TÜRKLER VE MÜSLÜMANLAR, NEVRUZ KUTLAMAZ !!!!!!!!!!
* Güneş'e tapmak, aynı zamanda Şeytana tapmaktır.
* Güneşperestler için 11 sayısının önemi.
* Türk kelimesinin anlamı.
* Yahudiler, kendilerini Şeytanın çocukları olarak görüyor.
* Yecüc ve Mecüc.
https://www.facebook.com/benzersiz.illuminati.arsivi/photos/a.498754633539807.1073743390.203310399750900/613109682104301/?type=1&theater
İLK İNSANLAR TÜRKLER'DİR !!!!!!!!!!
* Türkler hakkında en detaylı paylaşımlardan biridir.
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.544009105681026.1073743735.203310399750900&type=3
************************************************************************
GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

25 Haziran 2014 Çarşamba

DULCE ÜSSÜ VE UZAYLILAR


ABD hükümetine ait yeraltında birçok tünel ve yer altı tesisleri bulunmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri; New Mexico’daki Dulce, Sunspot, Datil, Corona, Taos Pueblo, Albuquerque, Arizona’da Santa Catalin dağlarında, Colarado’da Delta, Grand Mesa ve Colarado Springs’de, Kaliforniya’da Needles, Edwards AFB, Tehachapi Dağları, Ft. Irwin, Norton AFB ve Morongo Vadisi, Nevada’da Blue Diamond, Kellis AFB, Groom Lake ve Papoose Lake bölgeleri, Quartzite Dağı ve Tonopah’dır.
 
Dulce, New Mexico’nun kuzeyinde 900 nüfuslu küçük bir kasabadır. Dulce’nin en önemli özelliği Archuletta Mesa’nın altında derin bir sır saklıyor olmasıdır. Söylentilere göre bu sır; Hükümet-uzaylı ortak biogenetik laboratuarlarında insanların ve hayvanların üzerinde korkunç deneyler yapılıyor olmasıdır.Bu üs civarında sık sık parçalanmış sığırlara rastlanmaktadır. Bazı araştırmacılar, parçalanmış sığırlar fenomeninin UFO’larla bağlantılı olduğu söylemektedirler.
 
Gerçekten de Dulce civarında sık sık UFO’lar, acayip ışıklar ve diğer hava fenomenleri rapor edilmektedir. UFO’ların görüldüğü bölgelerde parçalanmış sığırlara da rastlanmaktadır.
 
Aşağıda okuyacağınız Amerikalı araştırmacı Paul Bennwitz’in Dulce üssü ile ilgili açıklamalarının bir dezinformasyon kampanyasının sonucu olup olmadığı açıkça belli değildir. Paul’un Dulce tesisiyle ilgili tek şahidinin açıklamaları için, onu yalancılıkla suçlamak taktik bir manevra olabilirdi ama gerçek dezinformasyon kampanyası, kamuoyuna Dulce hikayesinde inanılacak hiçbir şey olmadığını söylemek olurdu
 
Paul Benewitz, bir UFO tarafından kaçırılan New Mexico’lu Mynra Hansen vakasını incelemişti. Hansen, 1980 yılında bir yer altı tesisine götürülmüştü.
 
 
Christa Tilton, Temmuz 1987’de bir uzay gemisiyle gelen iki küçük gri-uzaylı tarafından kaçırıldıktan sonra, “kayıp zaman” tecrübesini yaşamıştı.
 
Tilton, kaçırıldıktan sonra güvenlik kameraları ve bilgisayarlı kontrol noktalarının bulunduğu yeraltında bir tünele götürüldü. O, bir transit araçla yüz taraması yapılan bir bilgisayar ekranının karşısına getirildi. Bilgisayar ona bir kimlik kartı çıkarttıktan sonra, rehberi tarafından yedi kat yeraltında bulunan bir tesisin birinci seviyesine geldiği söylenti. Christa’nın iddiasına göre, o yeraltındaki 5. kata kadar indirilmiş ve burada uzaylı araçlarının ve küçük gri yabancı varlıkların olduğunu görmüştü.
 
 
Daha sonra götürüldüğü geniş bir odada, bilgisayarlar tarafından kontrol edilen, geniş tanklara asılmış göstergeler ve bazı boru hatlarından çıkarak tankın içine giren geniş kollar görmüştü. Onun dikkatini bir uğultu sesi ve formaldehit kokusu çekti. Tilton bu sıvının tanklarda karıştırıldığı izlenimini edinmişti. Ona tankın muhtevası gösterilmedi. Christa, kaçırıldığı zaman şahit olduğu şeylerin çoğunun sonradan resmini çizmişti.
 
Bu esrarengiz tanklarla ilgili bilgiler, “Dulce Kağıtları” adlı tartışmalı bir dosyada yine ele alınmıştı. Bu dosyada ayrıca Dulce yer altı tesislerinin 30 adet siyah-beyaz fotoğrafı ve bir de video-bant bulunuyordu. İddialara göre, bu kağıtları dışarıya 1979’a kadar Dulce’de güvenlik görevlisi olarak çalışan bir memur çıkartmıştı.
 
1979’un sonunda güvenlik memuru Thomas C., karşılaştığı korkunç gerçekler karşısında daha fazla suskun kalamayacağını anlamıştı.
 
Dulce yakınlarındaki Amerikan Hükümeti/uzaylılar ortak yer altı üssünde rahatsız edici çok şey duymuş ve görmüştü. Çetin bir iç hesaplaşmadan sonra, tesisten ayrıldı ve birçok belgeyi de beraberinde götürdü. Küçük bir fotoğraf makinesi ile, yeraltındaki çok katlı kompleksin 30’dan fazla fotoğrafını çekti. Ayrıca birçok belgeyi ve kontrol merkezindeki bir güvenlik video-bandını beraberinde götürmüştü. Bu bantta laboratuarlar, uzaylılar ve ABD hükümetinin yetkili personeli görünüyordu. Alarmı ve kamera sistemini kapatan Thomas, dışarı açılan 100 çıkıştan birinden yüzeye çıkmıştı.
 
Thomas, orijinal belgeleri çok iyi sakladıktan sonra her birinden beşer kopya çıkardı. Thomas saklanmaya karar vermişti ve bu amaçla karısını ve çocuğunu evinden almaya niyetlenmişti ki, evinin önünde hükümet ajanlarına ait bir minibüsü beklerken gördü.
 
Thomas yakın bir arkadaşının ihanetine uğramıştı. Ajanlar, Thomas’ın karısını ve çocuğunu, tesislerden aldıklarını geri vermesi şartıyla, serbest bırakabileceklerini söylediler. Thomas, ailesinin biyolojik denemelerde kullanılacağını anlayınca, ortadan kaybolmaya karar verdi. Bu 10 yıl önceydi. Thomas böyle bir gizli entrikaya nasıl karışmıştı?
 
Şimdi 50’li yaşlarda olan Tomas, 20’li yaşlarının ortasında Batı Virginia’da bir yer altı tesisinde, çok gizli fotoğrafçılık eğitimi almıştı. O, 7 yıl Hava Kuvvetleri için çok gizli fotoğrafçılık yaptı. 1971’de Santa Monica/Kaliforniya’da Rand Corporation için çalışmaya başladı. 1977’de Dulce tesislerine transfer oldu. Yeraltındaki görevine, derin yer altı tüp-mekik sistemiyle gidiyordu.
 
Bu zaman içinde Santa Fe/New Mexico’daki bir güvenlik görevlisi, özel olarak UFO görüntüleri, hayvan parçalanması fenomenini ve bölgedeki Mason-Wicca gruplarının faaliyetlerini araştırıyordu .Thomas’ın ve araştırmacının ortak arkadaşı olan bir şahıs, 1979’da Santa Fe’ye gelerek her ikisini de ziyaret etti. Ziyaretçi fotoğraflara, video banda ve Dulce üssünden alınan belgelere de göz attı. Buradan bazı resimler çizildi ve böylece UFO araştırmacısı toplulukların “Dulce Papers” (Dulce Kağıtları) diye bildikleri bilgiler ortaya çıktı.
 
Thomas’ın iddiasına göre, Dulce tesislerinde 18.000 kısa “gri” vardı; ayrıca o, sürüngenimsi-humanoid’ler ( İnsanımsılar ) de görmüştü. Thomas’ın bir iş arkadaşı evinde, materyalizme olan 6 foot ( 1.83 m) boyunda bir sürüngenimsi(4) ile yüz yüze gelmişti. Reptoid ( Sürüngenimsi ) duvardaki New Mexico ve Colarado haritaları ile çok ilgilenmişti. Haritalardaki renkli toplu iğneler ve işaretler, sığırların parçalandığı bölgeleri, kaçırılma olaylarının yoğun olarak yaşandığı yerleri, eski harabeleri ve şüpheli yer altı uzaylı üslerini gösteriyordu.
 
 
Çok katlı Dulce yer altı üssü, üs güvenliği tarafından devamlı kontrol edilen merkezi bir sisteme sahiptir. Üssün güvenlik seviyesi aşağı inildikçe artıyordu. Thomas, gizlilik kategorisinde güvenlik derecesi “ULTRA-7”ye sahipti. Thomas’ın bildiği 7 aşağı kat vardı ama daha da fazlasının olması mümkündü. Bir çok uzaylı yeraltındaki 5,6 ve 7. katlarda bulunuyordu. Dulce’den Page’ye (Arizona’daki yer altı tesisleri) daha sonra Nevada’daki 51. Bölge’nin altındaki bir üsle bağlantılar vardı. Dulce’den kalkan tüp-mekik, Taos, NM, Colarado Springs, Colarado, Creed, Colarado Sandia gibi yer altı üslerinden geçtikten sonra, Carlsbad, NM’ye varıyordu. ABD altındaki tüneller ve yer altı şebekesinin birbirleriyle tüp-mekik bağlantıları vardır.
 
 
Dulce üssünde, kapılar ve koridorlar üzerindeki çoğu işaretler, uzaylı sembol dilinde yazılmıştır. Bu evrensel sistemi burada insanlar ve uzaylılar tarafından rahatlıkla anlaşılmaktaydı. Thomas’ın anlattığına göre, yeraltındaki 2. kattan sonra, herkes çıplak olarak tartıldıktan sonra, üniformaları veriliyordu. Ziyaretçilere kapalı beyaz üniformalar veriliyordu. Herkesin ağırlığı güncel olarak, bilgisayar kimlik kartının üzerine işleniyordu. Ağırlıktaki herhangi bir değişiklik anında kaydediliyor, şayet 3 pound (1.360 Kg)’un üzerinde ise, fiziksel bir inceleme ve röntgenden (X-Ray) geçmesi isteniyordu.
 
Bütün hassas bölgelerin ön tarafında göstergeler vardı. Kapı kontrol panellerinde ve döşemeyle kapı arasında da göstergeler vardı. Her şahıs bilgisayar kimlik kartını kapının yanındaki yarığa sokuyor ve nümerik kodunu anahtar tuşuna giriyordu. İşlemler sırasında meydana gelebilecek en ufak bir aksaklık bile, oraya bütün güvenlik memurlarının toplanmasına yetiyordu. Hassa bölgelerde kimsenin bir şey taşımasına izin verilmiyordu. Bütün malzemeler, bir taşıma bandına konuyor ve röntgen cihazından geçiriliyordu. Aynı işlem hassas bölge terk edilirken de tekrarlanıyordu.
 
Bütün asansörler manyetik olarak çalışıyordu ve asansör kabloları mevcut değildi. Işıklar dahil her şey ileri manyetik bir sistem tarafından kontrol ediliyordu. Buralarda alışılmış ampuller yoktu. Tüneller fosforlu birimler ve şekilsiz emisyon şeritleri vasıtasıyla aydınlatılıyordu. Bazı derin tünellerde, bölgeye geçici olarak aydınlatmak için bir çeşit fosfor pentaoksit kullanılıyordu. Bilinmeyen sebeplerden dolayı uzaylılar bu bölgelere yaklaşmıyorlardı.
 
 
 Yeraltındaki üssün katları
 
1. kat yol bakımı için garaj ihtiva ediyordu.
 
2. katta trenler, mekikler, tünel delgi makineleri ve disk bakımı için garaj bulunuyordu.
 
3. katta özel ofisler ve labaoratuvarlar
 
4. katta, insan-aura’sı için araştırma yapılan odalar
 
5. telepati, hipnoz ve rüyalar üzerinde araştırmalar yapılıyordu. Thomas’ın dediğine göre, onlar insanların bio-plazmik bedenini, fiziksel bedenden ayırıp, bunun yerine uzaylı varlığın “hayat-güç-matrix”ini yerleştiriyorlardı. Bu şekilde insanın “can” hayat gücü matrix’ini ortadan kaldırıyorlardı.
 
 6. kat “Kabus Salonu” olarak biliniyordu. Burada balıklar, kuşlar, fareler vb. hayvanların orijinal şekillerinin değiştirildiği genetik laboratuarlarda bulunmaktaydı. Bu katta ayrıca çok kollu ve çok bacaklı insanlar, kafeslerde tutulan 7 feet ( 2,13 m) uzunluğunda humandoid-yarasa benzeri yaratıklar vardı. Uzaylılar insanlara genetik hakkında hem faydalı, hem de çok tehlikeli birçok şey öğretmişlerdi.
 
 
Gri’ler ve reptoid’ler analitik zekaya sahip, teknolojiye yatkın yaratıklardı. Diğer bir uzaylı grup olan Nordik insanlarla(6) çatışma halindeydiler. Belki de gelecekte vuku bulacak büyük savaşa burada hazırlanıyorlardı.
 
Bu “sürüngenimsi”lerin bir özelliği de diğer canlı varlıklara karşı etik ve insani hiçbir duygu ve düşünceye sahip olamamalarıydı. Bu nedenle her türlü deneyi rahatlıkla yapabiliyorlardı.
 
İnsan genetik haritasının çıkarılması (Genome projesi) için Amerikan Enerji Bakanlığının (DOE) içinde şu kuruluşlar bulunuyordu; “Ulusal Sağlık Ensitüsü”, “ National Science Foundation ” (Ulusal Bilim Vaktfı), “ Howard Huges Medical Institue ” ve tabii ki, DOE tarafından yürütülen Dulce yer altı laboratuarları.
 
Thomas’a göre, uzaylılar androjinal’dı (Hem erkek hem dişi, çifte cinsiyetli) ve ortaya çıkan canlı, partenogenez’le (Yani kendiliğinden üremeyle) çoğalıyordu. Dulce’de çok geçerli form veya üreme poliembriyoni idi. Her embriyo 6 veya 9 birey ortaya çıkaracak şekilde bölünüyordu.
 
Uzaylı ve insan Bio-Tekniği insanlığa hizmet etmek için mi, yoksa bizleri kontrol etmek ve egemen olmak için mi kullanılacak? Niçin UFO’lar tarafından kaçırılanlar genetik deneylerde kullanılıyorlar?
 
Thomas’ın Dulce’den ayrılmasına neden olan şey, 7. kattaki kafeslerde gördüğü ve ondan yardım isteyen insanlar olmuştu. Thomas’a göre, sıra sıra binlerce insan ve insan-uzaylı melezleri ve humanoid embriyolar soğuk hava depolarında tutuluyordu.
 
Uzaylılar ne toprak, ne altın, ne madenler, ne su, ne de insanların sahip olduğu şeyleri istemiyorlardı. İstedikleri tek şey, dünyanın manyetik gücüydü. Uzaylılar bu gücü bizim bilmediğimiz bir şekilde kullanıyorlardı.
 
Evet, Thomas’ın hikayesi inanılmaz gibi görünüyor ama, anlatılanlar gerçekte yaşanan bir kabusun sadece bir kısmını oluşturuyor olabilir. Dulce’de garip şeyler olduğuna dair birçok delil var.  UFO görüntüleri, kaçırılma ve hayvan parçalama olaylarının arkasında daha korkunç hakikatler gizleniyor olabilir.
 
Yakın zamanlarda Archuleta Mesa’da sondaj ve bilgisayar analizi yapan bir grup bilim adamı, Mesa’nın altında derin mağaralar olduğunu tespit ettiler.

KONUYLA İLGİLİ VİDEO

 BİLL Schneider ve DULCE ÜSSÜ, AREA 51
 
Önemli bir kaç not :
 
1-     Griler, eski Mısır ve Sümer yer altı mitolojilerinde de insanları kaçıran yaratıklar olarak biliniyorlardı. Sümer mitolojisinde bunlara “ GALATUR ”, Mısır mitolojisinde ise “ USHABTİU ” deniyordu.  
 
2-     X-Files (Gizli Dosyalar) dizisinde, FBI ajanı Mulder’e her türlü bilgi veren ve yardım eden eski CIA ajanı Henry Kissinger’ı hatırlarsınız.  
 
3-     Bu sürüngenimsi canavar ile halk arasında bir panik yaratmak ve onların “Yeni Dünya Düzeni”ni daha kolay kabul etmeleri isteniyordu.  
 
4-    Sürüngenimsi ırk, büyük çoğunluğu Dördüncü Boyut’ta bulunan ve dünya üzerindeki en güçlü ve en kötü insan zihinlerini kontrolü altında bulundurup beyinleri yıkayan genellikle ruhsal varlıklardır.
 
5-    Aura (Psişik hale, halka da denir): İnsan vücudunu (hayvan ve bitkileri de) bir zarf gibi saran ışıklı haleler, emanasyonlar topluluğudur. Şekli ovale yakın bir tarzdadır. Erkek ve kadınlarda farklı biçimlerde göüzkemektedirler.  
 
6-   Nordik insanlar ise Reich ( Nazi ) Almanlar’ın müttefiki Aldebaranlı dünya dışı varlıklardı.  
 
*  David Darlington, “ Area 51 The Dreamland Chronicles ” (The Legend of America’s most secret Military Base) Henry Holt and Comp. Inc. 1997
 
 
*    Dulce & Other Underground Bases and Tunnels. (Internet)
 
*    Turgut Gürsan, Yeraltındaki Gizli Dünyalar. s. 195- 204
 
*    Ömer Özkaya, “ CIA Belgeleriyle Zihin Kontrol Operasyonları ”
http://www.uubam.com/node/290

GALAKTİK İNSAN WEB TEAM