29 Nisan 2014 Salı

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GELEN DÜNYADIŞI İZLER 2. BÖLÜM

Bu 7000 yıllık resim 1966 yılında Mexico’da, Querato eyaletinde bulunmuştur. Resimde büyük oval ve ışık olması muhtemel bir takım ışınlar saçan ve üzerinde değişik küçük dairelerin bulunduğu bir cismin altında kollarını açmış 4 figür görülüyor.

Disklerin yanında kıyafetler içindeki bir figürü gösteren İnka el sanatlarından birkaç seramik örnek.
Bu Lolladoff tabağı Nepal’de bulunmuştur. 4,000 yıllık bu taş tabak disk şeklindeki UFO’yu net bir biçimde göstermektedir. Ayrıca diskin üzerinde bugün “Griler” dediğimiz varlık tipine şaşırtıcı bir biçimde benzeyen bir figür görülmektedir.

 
M.Ö 7000 yıl öncesine ait olduğu tahmin edilen bu mağara resmi Özbekistan -Fergana'da bulunmuştur. Çizimde, bugünkü Astronot kıyafetlerine benzer bir donanımda bir varlık ve üstünde disk şeklinde havada duran bir cisim çok net olarak görülmekte. 

Taşa resmedilmiş bu iki kaya örneği Peru, Toro Muerto’da bulunmuştur ve 12-14 bin yaşındadır. Dikkatle bakıldığında varlıkların başları etrafında bir çeşit hale ye benzer bir şey olduğu görülmektedir. Ayrıca resimde ortada görülen varlığın solunda cisme benzer bir şey var. Acaba ne?














TANRIÇA INANNA (Sağdaki altta resminde ilginç bir başlık takıyor)





MAYA Mühendislik Çizimleri

1974’te Dr.Hugh Harleston Jr., rölyefteki aygıtın çok canlı bir açıklamalı çizimini ve ayrıntılı bir analizini yapmıştır. Özetlenmiş analiz sonuçlarını aşağıda bulabilirsiniz:



Resmedilen kişinin öne doğru eğilmiş pozisyonu, bugün bildiğimiz gibi, yüksek hızda yolculuk eden birini temsil eder. Bu hareketten yola çıkarak, heykeli mekanik ve mühendislik görüş açısından analiz edebiliriz. Bunun için de çizimi parçalarına ayırarak her bir parçanın olası hareketini düşünmeliyiz. Bu şekilde 1300 yıldan daha eski olması muhtemel bu taş parçasının,aslında Dünyada hatta belki de Evrende mümkün olmasını düşündüğümüzden çok daha uzun bir süre önce bir uzay yolculuğu olayını ne şekilde kaydetmiş olabileceğini inceleyebiliriz.
Uzay Gemisinin Parçaları
Oymadaki hareket kavramını sistematik bir biçimde gözümüzde canlandırmak için görüntüyü farklı parçalarına bölelim. İşe, uzay gemisini oluşturan parçaları inceleyerek başlayalım :
  • Uzay gemisi veya uzay modülünün haçlı kısmı veya tepe bölümü;
  • Uzay gemisinin motor bölümünü çevreleyen kısmı veya tabanı;
  • Uzay gemisinin motor bölümü;
  • Tüm figürün üzerinde oturan, genel olarak “kuş” diye söz edilen bölüm

 

 


Bir önceki sayfada resmedilmiş örneklerde de gösterildiği gibi, uzay gemisi bölümlerine ayrılarak incelendiğinde, her bir kısım kendi dizaynının mantığını yansıtıyor, her öğe belirli bir amaca hizmet ediyor görünüyor.
Uzay gemisinin ayrıntılı bölümleri ve parçaları incelendiğinde pek çok şey açıklığa kavuşuyor: yapının içinde eksen noktaları ve bağlantıları olduğunu görüyoruz; özellikle de motor bölümünü çevreleyen kısımda. Bu da gösterilen farklı parçaların beli başlı baltalarla birlikte döndürülebileceğini belirtir.


Bu bölüm, diğer yazarların da belirttiği gibi, astronotun kontrol panelinin önünde oturarak kokpitin penceresinden derin uzaya doğru bakıyor olduğu uzay gemisinin kumanda modülüdür. Burada görüyoruz ki; yapının yan bölümleri, kollar veya duvarlar, aşağıdaki çizimde de gösterildiği gibi, eksen kolları üzerinde dışa doğru açılabilmektedirler.
MAYALAR - Palenque Mezar Taşı
Yazıtlar Tapınağı
1952 yılında Meksikalı arkeolog Alberto Ruz Meksika’da Chiapas bölgesinde bulunan “Palenque Yazıtları Tapınağı” içinde bir yeraltı mezarı keşfetti. Tapınağın girişindeki 620 yazıtı deşifre eden bilimadamlarına göre burası Kral Pakal’ın mezarı olmalıydı. Sembollere göre Palenque’de doğmuş, 12 yaşında Maya İmparatorluğu’nun başına geçmiş ve 80 yaşında ölene dek 65 sene boyunca görevinin başında olmuştu.
Mezarının en ilginç tarafı üzerindeki kapak taşıydı. Lahit, 5 ton ağırlığında, 3.80 m. uzunluğunda, 2,20 m. genişliğinde ve 25 cm. kalınlığındaki bir taşla örtülmüştü ve bu taşın üzerinde de son derece enteresan bir oyma vardı.

 

Şeklin ortasında, gövdesinin üst bölümü motosiklet yarışçısı gibi eğilmiş bir insan görülmekteydi ve tıpkı rokete benzeyen bir araç kullanıyorlardı. Araç ön bölümünde ince bir uzantı meydana getiriyor, biraz aşağıya inince kenarları çentikleniyor ve en altına doğru daha da genişleyerek, alevler püskürten bir roket biçimini alıyordu. Büzülmüş adam, elleriyle ne olduğu anlaşılmayan birtakım kotrol kollarını yönetiyor, sol ayağıyla da pedalımsı bir şeye basıyordu. Giyimi çok düzgündü ve kafasındaki başlıkla tıpkı bir antik çağ astonotuna benziyordu.
Bu rölyef kabartma M.S. 690 yılı civarına tarihlendirilmişti. Bu dönemde henüz hiçbir hava taşıtı yoktu; Rölyef üstündeki yazıtı inceleyen ilk arkeologlara göre, mezar Kral Pakal’a aitti ve üzerine resmedilmiş insan da Kral Pakal’ın ta kendisiydi. Ancak yapılan daha dikkatli incelemeler, öne sürülen tezlere çok farklı bir boyut kazandırdı.
Kalıntılar üzerinde yapılan bilimsel araştırmalar gösteriyordu ki:
  İskelet Kral Pakal’a ait olamazdı. Pakal 80 yaşında ölmüştü, oysa buradaki kalıntı 40-50 yaşlarındaki bir adama aitti.
  Bu iskelet aynı zamanda kısa boylu, ufak tefek yapılı Mayaların soyundan gelen hiç kimseye de ait olamazdı, çünkü lahidin içinden çıkan iskelet 1,70 m. boyundaydı.
  Şehirde lahit kapağındaki rölyef kabatmaya son derece benzer başka taş oymaları ve yazıtlar bulunmuştu ve buradaki figürler aynı Palenque Taşı’ndaki adama benziyordu ve aygıtlarla dolu bir çeşit roketi ya da kapsülü kumanda ediyorlardı.
Palenque Taşı’nı mekanik ve mühendislik açıdan analiz edenlerden biri olan Charles William Johnson şöyle diyor:
Burada bizim yaptığımız; içinde bir figürün otururken görüldüğü aracın hareket ve basit mekanik kuralları açısından bir analizini yapmaktı. Araç parçalarının, oymanın kendisinde de belirtilen yönler doğrultusunda döndürülebileceğini gösterdik. Bu şekilde, araç kendine ait bir mantık kazanıyor; ki burada onu resmedenin bir uzay aracına oldukça benzeyen bir cisim çizdiğini görüyoruz. Yaptığımız çalışmalar neticesinde, aracın kalkış ve uçuş pozisyonlarını gösterdik. Ortaya çıkan çizimler, en azından bugün atmosferimiz dışına bir yolculuk olarak bildiğimiz bir durumu son derece açık bir biçimde ortaya koyuyor. Oysa, bildiğimiz kadarıyla Mayalar böyle bir yeteneğe ya da teknolojiye sahip değillerdi. Aslına bakılırsa, elimizde hiçbir antik uygarlığın böylesi bir yeteneğe sahip olduğuna dair bir ipucu yok. O halde, Palenque Taşı evrenin farklı bir köşesinden gelmiş başka varlıklar tarafından yapılan olağandışı bir ziyaretin kaydını temsil ediyor olabilir. Taş üzerine geçirilen bu kayıt, bir hürmet ifadesi olabilir. Ancak önemli olan bir şey varsa, o da kadim kültürler boyunca olayların diğer çağlara kalmasını sağlamak için taşlara kayıt edildiğidir.
Mayaların taşı oyma biçimleri, yaptıkları sanat eserlerinde ifade edilen astronomiye, matematiğe, geometriye, mineralbilime bağlı engin ve kesin bilgileri yönünden son derece karakteristiktir. Bilimsel bilgilerini sanat eserlerine aktarmalarındaki kesinlik, böylesi başarım standartlarını nasıl elde ettikleri hakkında hala merak uyandırıyor.
Olayların kayıtları taşlara herkes görsün diye oyulmuştu; sadece kendi nesillerinden olanların değil, gelecek nesillerin de görmesi için. Aslında, yaptığımız incelemelerden gördüğümüz üzere, bilginin bu şekilde kayıt edilmesinde onun öğrenilmesine izin vermek ve anlaşılmazlığını göstermek maksadı vardır. Aslına bakılırsa bilgi saklı değildi; o heykellere ve mimariye bu şekilde kilitlenir ve kodlanırdı. Bu öyle bir doğrulukla yapılır ki, onu inceleyen herhangi biri mantığını anlayacaktır. Bilgi herkes içindir; herkesin görmesi için oradadır. Bu, onun bakanlar için, onu görmek isteyenler için orada olduğu anlamına gelir.. Atalarımızın, herkesin üzerinde düşünmesi ve ondan bir şeyler öğrenmesi amacıyla yaptıkları ve bugüne dek ayakta kalabilmiş eserlerinitasarlama yöntemleri budur...

GALAKTİK İNSAN WEB TEAM


2 yorum: