26 Şubat 2014 Çarşamba

FİL SURESİ VE BEYAZ SARAY’IN BOMBALANMASI

Sayın Mehmet Ali Bulut'un     (90 lı yılların başında yazmış olduğu bir yazı dizisi) BÖLÜM 1










Sabah erken televizyon izleme alışkanlığım yoktur. Ancak geçenlerde nasıl olduysa sabah kalp bir televizyon kanalındaki haberlere taldım..

Ve bir haber:
Beyaz Saray bombalandı!
Şok oldum. Çünkü haber son derece ciddi verilmti. Üstelik bütün nyada Amerika’ya yönelik saldırıların ndemde olduğu günlerdeyiz. Olur mu olur dedim.
Az sonra haberin detayına geçildi. Meğerse bilim kurgu türü bir filmden bahsediliyormuş. 7-8 trilyona mal edilen film’de Uzaylılar dünyayı istila etmişler ve bu arada Amerikayı yerle bir etmişler..

Tabi bu saldırılardan Beyaz Saray da nasibini alıyor. Beyaz Saraya saldı sahnesini
izlerken, ister istemez Kur’an kerim’deki bazı ayetler aklıma geldi..

Mülk Suresinde, (16 ve 17. ayetler) insanlar, uzaydan gelecek bir saldırıya karşı uyarılıyor ve “Uzaydekilerin sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer öyle bir sarsılışla sarsılır ki.. Hem siz uzaydakilerin dumansız atlerle size saldırmalarından güvende misiniz? İşte o zaman korku neymiş anlarsınız



Ve Rahman Suresinde bir başka ayet Ey iki süper ç, sizin icabınıza bakacağımız zaman da gelecek Bu ayette sekalen” iki süper ağırlık tabiri geçer ve genel anlamıyla insan ve cin türlerini hedef alır. Ama bu ayetin hemen sonunda insanların uzay çalışmalarından haber veren ayetle bir irtibat kurduğumuz zaman, pekala bu ayeti çağımızın iki süper cüyle de yorumlayabiliriz. Bu Kur’ana eksiklik vermez. Aksine zenginleştirir..

Fil Suresi ise, baş başına bir hadise..
İbret alanlar için sayısız belgeler ve vesikalar vardır..
Dolayısıyla, insan hayalinin ürettiği bu film, bizce sadece toplumsal bir önsezidir, bir hissi kalben vukudur.

Cenab Hak, yeryüzünde azgınlık yapan milletleri bir yakaladı mı tam yakalar ve onları yerle bir eder. Onun sayısız odaları vardır. Bizim uzaylılar dedimiz yaratıklar da onun kudretinin tezahüründen ibarettir.

Dolayısıyla Sovyet İmparatorluğu’nu hiç de izah edilmez bir şekilde dağıtıp parçalayan Allah, kendisini göklerin hakimi bilen Amerika’yı da pekala tedip edebilir. Nitekim, beyinler onun nal gerçekleşebilecini hayal etmeye başladılar bile..

Bu çerçeveden Fil Suresi’ne baktığımız zaman ilginç şeyler çıkıyor ortaya.

İŞTE FİL SURESİNE KONU OLAN HADİSE


Bilindi gibi Mekke, nyesinde barındırdığı Kabe dolayısıyla en eski zamanlardan beri Arabistanın hem kültür hem ticaret merkeziydi. Buralarda her yıl kültür şenlikleri düzenlenir, şiir yarışları tertip edilir ve kurulan panayırlarda hem kültür alış verişinde bulunulur hem de ticaret yapılırdı.

Putperest kureyşliler, bu faaliyetler sayesinde büyük servetler edinmişlerdi.
Habeşistan, bütün çabalarına rağmen, bu kültürel faaliyetleri ve ticari sürkilasyonu kendi üzerine çekemiyordu. Gün geçtikçe Mekke daha zengin oluyor ve kültür merkezi olma bamından öne geçiyordu.

Dönemin Habeşistan kralı Ebrehe, putperest olan Kureyşliler’in bu avantajı Kabe
sayesinde yakaladıklarını biliyordu. er kendisi de bir mabed inşa ederse, belki ticareti
Habeşistana çekebilecekti.

Öyle de yaptı. Altın kubbeli muhteşem bir mabed yaptırdı ve herkesi buraya gelmeye mecbur etti. Mekkelilere de bu yolda haber gönderdi.
Bunun üzerine Habeşistan’a giden bir Kureyşli, bu da mabed mi diyerek, mabedin içine

pisledi.


Buna çok öfkelenen Ebrehe, Mekke’yi alıp Kabeyi yıkmaya karar verdi. Ordusunun

önünde filler yürüyordu. Nihayet Mekke civarına gelince, otağını kurdu ve Mekkelilerin sürülerini gasp etmeye başladı..

O ralarda Mekke’nin siyasi lideri, Hz. Peygamberin dedesi Abdulmuttalibti. Ebrehe
Abdülmuttalibin de 200 devesini almıştı..

Bu haber Abdülmuttalibe ulaşınca,  Abdülmuttalib, Ebrehe’nin karargahına gitti. Ebrehe, onun Mekkenin affı için yalvaracağını umuyordu. Ama öyle olmadı. Abdülmuttalib, develerini talep etmek için geldiğini söyledi..

Ebrehe şaşırdı. Onun Mekke lideri olarak kendisinden bağışlanma dileyecini ve
Kabe’ye zarar vermemesini isteyeceğini sandı. Ve:
Sen develerin için mi geldin. Oysa ben, senin Kabe’ye zarar vermemem için ricacı olacağını umuyordum dedi. Abdülmuttalib ona şu cevabı verdi:
-Hayır ben Kabe için gelmedim. Ben develerim için geldim. Ben develerimin sahibiyim. Kabe ise Allahındır.

Ebrehe, aşağılayıcı bakışlarla Abdülmüttalibi süzkten sonra:
-Verin şunun develerini, yarın hepsini birlikte alacağım!
Abdülmuttalib ordan ayrıldıktan hemen sonra Fil Suresi’nde geçen hadise cereyan etti..

Şimdi surenin mealini aktaralım:

Görmedin mi Rabbin Fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
Üzerlerine siccil taşları fırlatan  “uçan ebabiller gönderdi.
Ve onları  asfin mekul”e çevirdi..

Burada üzerinde duracağımız kelimeler tayr, ebabil’, siccil dir.

Tayr Bilindi gibi tayr uçan şeye verilen genel addır. Bu surede tayr kelimesinin
nekre’ (belirsiz) bir isim olarak kullanılması, bunların bildimiz kuşlar olmadığına dikkat çekmek içindir. Elmalı Hamdi yar bu surenin tefsirini yaparken “Bu kelimenin nekre kullanılması, bunların tanınmak, bilinmedik garip uçucular olduğunu hatırlatmak içindir” der.

TANINMADIK GARİP KUŞ"

Bu ifadeler son derece ilginç değil mi?
UFO’ların ingilizcedeki karşılığıyla tam tamına örtüş müyor mu; (tanımlanamyan uçan cisim)!. Tahmin ediyoruz ki, merhum Yazır, bu tefsiri yaparken, UFOlar görünmüş olsaydı, mutlaka onlara bir telmihte bulunurdu..

Çünkü Elmalı Tefsiri, teknolojik gelişmelere en çok dikkat çekmiş tefsirlerden biridir hatta kendi nemi için en iyisidir.

Elmalı aynı kelimenin tefsirinde Bunlar -siz bunu uçan cisimler olarak da
anlayabilirsiniz- o zamana kadar oralarda hiç görülmemiş, irili ufaklı, siyah, yeşil, bayaz, takım tam kuşlardı

Eğer surede geçen tayr’ kelimesi bilinen bir tür kuş olsaydı, bunların irili ufaklı olması veya değişik renklerde olması gerekmezdi. Oysa irili ufaklı ve muhtelif renklerden söz ediliyor ve bunların tam takım, yani filolar halinde saldırdığı belirtiliyor.
Amon-Ra’nın dönüşünü anlatan Yıldız Geçidi filmiyle, Amerikanın Uzaylılar
tarafından istilasını anlatan ve yeni yeni vizyona giren filmdeki uzay araçları gööne alınacak
olsa, Ebabil -ki aşağıda izah edeceğimiz gibi ebabil, filo demektir- diye nitelendirilen kuşların ne derece hakikate uygun olduğu da anlaşılır..
Bilinen bir gerçek varsa, bu surede geçen Tayr, bildiğimiz kuşlar değildi ve o daha önce hiç görülmemişti.. ( video 01)

VİDEO 01


Ebabil: Bu surede geçen diğer ilginç bir kelime de Ebabil’dir.
Tefsirlerde Eababil kuşun adı olarak değil, uçuş şekli diye anılır. an ve aşağıdakilere siccil atan bu uçucuların uçma biçimini anlatmaya yöneliktir.

Ebabil kelimesini anlatabilmek için şemati ve abadid kelimeleri örnek verilmiş.
Şemati, askeri literatürde dağınık kıtaları’, abadid ise manga, bölük’ ve filoları anlar. Bütünden ayrılıp küçük birlikler oluşturmaya abadid denmiş..

Ebabilin ilginç bir yanı da bu keleminin müfredinin yani tekilinin olmamasıdır. Daima çokluk olarak kullanılır. Tıpkı filo gibi. Filo dendinde hemen aklınıza üçten fazla sayılar akla gelir.

Sahabeden ünlü müfessir Ibn-i Mesud da bu kelimeyi uçan fırkalar diye tefsir etmiş.
Bugün buna kısaca filodiyebiliriz.

Ünlü müfessir Ibni Cerir de Ebabili kuşun adı aolarak değil, uç biçimlerinin vasfı olarak algılamamız gerektini söyler ve Ebabili, dört bir taraftan ayrı ayrı ve gruplar halinde uçmanın adı diye zikreder.

Ancak bazı tefsirlerde, bu kelimenin ‘ibbale kelimesinden geldiğini, ibbalenin de grup ve
demet anlamına kullanıldığnı harlar. Görülüyor ki, hangi anlamda kullanılırsa kullanıln, Fil Suresinde geçen ‘uçuculan, Ebabil Kuşları ile alakası yoktur. Ebabil onların adı değil, uçşekillerini anlatan bir vasıftır..

Sonra bu uçan varlıklarla ilgil başka teferrualar da vardır. Bunların ayakları köpek
ayağına benziyordu” deniliyor ve Denizden geldikleri ve ansızın belirdikleri rivayet ediliyor. Ve renliliklerine özellikle dikkat çekiliyor.

Siccil: Siccil kelimesi de surede dikkat çeken bir kelime. Siccil kelimesi Kur’an-ı kerimde başka yerlerde de geçer. Bir ayette ise müsevveme’ kelimesi ile birlikte anılır. Müsevveme
‘nereye isabet edeceği belirlenmiş anlamınadır. Hedefe kilitlenmiş füzeye de müsevveme
denir
Siccil, tefsirlerde kabaca bişmiş sıcak t olarak geçer. Bugün rahatlıkla bomba diyebileceğimiz siccil kelimesinin tefsirlerdeki yorumları incelendinde, müfessirlerin nerde ise
‘bomba’ diye nitelendirilecek bir anlamı yakalamaya çalıştıklarını hissedersiniz.

Zamehşeri, sanki yazılmış, tedvin edilmiş (yani koordine edilmiş ve sabitleştirilmiş)
ateş dolu azap diyor siccil için.

Siccil, keçi veya koyun gübresi iriliğinde taşlar diye tanımlanmış ve kuşların bunları ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları rivayet edilmiş. Bir savaş uçağını anlatmak için acaba o devirde bundan daha güzel tanım yapılabilir miydi?

Ibni Abbas ise fındık’ tanımı yapıyor, çok çok ağır cisimler olduğunu aktarıyor. Fındığın bildiniz gibi üzerinde sert bir kabuk vardır ama özü yani işe yarayan kısmı içindedir.

Size kurşunu hatırlat mıyor mu?

Evet bu uçan cisimlerin Ebrehe ordusuna fırlatğı bu siccil’ler onları bir anda ‘asfi me’kul’e çevirdi.

Aynı şeyin Amerika’nın başına veya azgınlıkta ileri giden bir başka toplulun başına gelmeyecini kim garanti edebilir?

GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder